Kategoriler

Meymenet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Meymenet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Şubat 2018 Perşembe

VATAN, VATAN, VATAN…


VATAN, VATAN, VATAN…

Vatan sadece yüz ölçümünden, bir toprak parçasından ibaret değildir elbet!
Vatan sana senliğini hatırlatan,kültürünü taşıyan,ecdadının yadigarı olan bir merkezdir.
Kimi zaman Anadolu, kimi zaman da Fatih’in fethettiği kutlu şehirdir, gecesi sümbül,Türkçesi bülbül kokan İstanbul’dur; “Vatanım da vatanım” der İstanbul’a Üstad Necip Fazıl.
Vatanı vatan yapan değerleri, kültür hazineleridir. Vatan türküdür, bozkırın tezenesi Neşet Ertaş’tır, “İlim ilim bilmektir ” diyen Yunus Emre’dir, “Asım’ın nesli diyordum ya,nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.” diyen idealist bir nesil olmamızı isteyen İstiklal şairimiz Mehmed Akif’tir.
Bize dostu gösteren Mevlanadır, mesnevisidir.
Vatan, mahzun gönüllere bayram olmaktır, yardıma muhtacın elini tutmaktır, vatan okumaktır; okuyarak vatanı görmektir, anlamaktır, duymaktır.
Vatan aşktır. Bu vatanın vatandaşlarıdır Leyla ile Mecnun.
Vatan’ın dili vardır; hak dili, şuur dilii vardır. Rehberi vardır; gönül denilen koca bir rehber. Muhafızları vardır, onu kollayan, koruyan; İlimdir, irfandır, birliktir, kardeşliktir, sevgidir, merhamettir, sabırdır.
Vatanın inancı vardır, vatanın karakteri vardır.
Vatanın imanı vardır. İmansız, karaktersiz bir yer vatansızlıktır, vatan değildir orası.
Vatan Asımdır, Haluk degil. Vatan yeis değil mücadeledir.
Vatan uğruna ölünebilen bir yerdir, uğrunda canlar feda edilmiyorsa o yere vatan diyemezsiniz.
Mithat Cemal’in dediği gibi: “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak uğrunda ölen varsa vatandır”
Bu topraklar, uğruna göz kırpmadan ölünebilen topraklardır.
Vatan’ın tapusu, şüheda’nın mezar taşlarıdır, bayraktır.
Osmanlıdır adalettir,hoşgörüdür,vatan. Vatan davadır,marştır; İstiklal Marşıdır:
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.
Bastığın yerleri ”toprak!” diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal.”
Evet vatanın yapı taşları İstiklaldir, hürriyettir, hilaldir, vermemektir, “toprak ” diyerek geçmemektir.
Vatan haktır batıl değil. Vatan Safahat’tır, şiirdir.
Vatan kitaptır, rehberdir, göstericidir, yoldur.
Vatan İlahi sevgidir, aşktır. Vatan zübde-i alem olan ademdir.
Vatanında vatanı vardır,o da nedir biliyor musunuz canlar; Ku’randır, sünnettir, duadır, hikmettir, en sevgilidir…
Vatansız olmak, irfansız, kalıpsız, doğrusuz, ahlaksız, cansız olmaktır.
Ruhsuz, düşüncesiz, anlayışsız, merhametsiz olmaktır, vatansız olmak.
Sahip çıkarsan batar mı vatanın, memleket’in?
Akif ne güzel diyor:
“Sahipsiz olan memleketin batması haktır. Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.”
“Bu vatan benim,bu memleket bizim,bu bayrak benim” diyenlere selam olsun!
Kasım Karataş

İnsan Nedir ?



İnsan nedir?
İnsan sadece insandır… İnsandan fazla bir şey değildir… İnsanüstü veya insan ötesi de değildir…
O eşreftir, ahsendir, efdaldır, ekmeldir ama sonuçta yine de insandır…
Şeytanlaşma, hayvanlaşma, melekleşme, mükemmelleşme potansiyeli taşısa da insanın insan olduğunu unutmamak lazım…
Tamdır, nakıstır, kusurludur, güçlüdür, acizdir, zayıftır, hırslıdır, özürlüdür, tartışmacıdır, nankördür, zalimdir, cahildir… Her ne ise insan vardır ve halifedir… Kimse onu hafife alamaz…
İnsan meçhul mü? Hayır!
Malum, insan mesul…
İnsan sema ile arzı birleştiren eksen… Evreni koruyan, arzın imarı ve neslin ıslahına memur olan eşsiz varlık…
O halifedir… Allaha karşı bütün mahlûkattan sorumludur… O Allah'ın yarattıkları için bir rahmet kapısıdır…
Ancak insan Allah'ın huzurunda pasif, O'nun halifesi olarak evrene karşı aktiftir… İnsan dünyevi ihtiyaçlara sahip bir varlık olmakla beraber salt dünyevi bir varlık olarak görülmesi ve dünya ile sınırlandırılması doğru değildir…
O kendini dünya metaı ve maddesi ile sınırlamaz onun meadı ve maverası vardır… Çünkü o müteal olana yöneliktir…
Şuhudu temaşa ederken gayb ile temas halindedir…
Bu dünyada yaşıyor olsa da asıl yurdundan uzakta bir yolcu konumundadır… Bu yolculukta kılavuz, Kur'an'dır…
Bunun için tek dünyalı değil iki dünyalıdır… Bu dünyalıdır fakat dünyacı değildir…

Ruh ve bedenden oluşan insan kutsal değildir… Kutsallık arayacaksak o da kulluktadır…

İnsan mükemmelliği kullukta arar, hikmette bulur, Furkan'la sürdürür…

Her insan özeldir…

İnsan bu özelliğini imajına değil imanına borçludur…

İnsan olmak, iman etmek demektir…

İmaninsanın elinden tuttu… Onu esfelden eşrefe taşıdı… Erzelden ekmele yüceltti…

Komutası Kur'an'da olan insan kurtuldu… Kur'an insanı önce “kul” sonra “kardeş” kıldı… Bu sayede insan yalnızlaşmaktan, yabancılaşmaktan ve parçalanmaktan kurtuldu…

Dizginlerini vahyin eline veren insan hep diri ve duru kaldı…

Vahiyden koptukça vahşetlerin ve vahametlerin kurbanı oldu…

İnsanı aşırılıklardan ve şımarıklıklardan koruyan İslam'dır…

İslam insanın vasatıdır… Vüs'atıdır…

İfrat ve tefritlere itirazın ismidir, İslam… İnsan itidal ve istikametini İslam'la buldu…

Modernitenin kurtlaştırdığı, diktatörya ve feodalitenin mankurtlaştırdığı insana, kardeşleşme yolunu açan İslam'dır…

Bir tarafta fanatizm ve radikalizm diğer yandan ruhbanlık ve mistisizm kıskacında kıstırılan insanoğlunu rabbanilik çizgisine irşad eden vahiydir…

İslam kendi insanına ne modern zamanlarda olduğu gibi olabildiğince “özgürleş” der, ne de adam olabilmek için “nefsini öldür” der…

İslam, “ol” der, “olgunlaş” der…

İslam'ınhedeflediği insan; ne saldırgan, ne de siliktir…

O saygın ve salih bir kuldur…

Ruh ve balçık bileşkesi olan insanı parçalarsanız geriye iki helakten biri kalır… Toprağı yok sayar sadece ruhla yetinirseniz insan ruhbanlaşır…

Omurgasız, iddiasız, iradesiz bir insan profili ortaya çıkar… Sadece insanın toprağı ile yetinirseniz insanın çamurlaşma süreci başlar… Robotlaşan, makineleşen bir nesneye dönüşür…

Vahiy dışı tüm yaklaşımlar bu iki hüsrandan birinin habercisidir…

İnsanın çamuruna takılı kalmadan insanın cevherini keşfetmek lazım…

Fıtratı atlayarak insana fark edemezsiniz…

Spirtüalist(ruhçu) anlayış da, Materyalist(maddeci) algı da insanın bütünlüğüne kasteden kahredici kabullerdir… Her ikisi de insanın harcanmasını hızlandırıyor… İnsana nasıl kıyıldığını şimdi daha iyi anlıyoruz…

İnsanın önünü açmak adına sınırları zorlarsanız, insanı iki bataklıktan birine terk etmiş olursunuz; Narsizm(kendini aşırı beğenme)… Veya Nihilizm(Hiççilik)…

Özünden uzaklaşan insan ölümcül yok oluşların pazarıdır artık…

İnsanı kutsayan hümanizm, insanı yüceltmek adına her şeyi insana feda etti… Aslında insanı nasıl feda ettiğinin farkında değildi…

Seküler hümanizm insanı nihai ve tek belirleyici kabul ederek, insanı “mutlaklaştırarak”, insana nasıl bir kötülük ettiğinin hâlâ farkında değil… İnsanın kaldıramayacağı bir rolü insana yüklerseniz ona zulmetmiş olmaz mısınız?

Batının insan tanımı, “homoeconomicus” ve “homopoliticus” merkezlidir… Yani sekülerdir, rasyoneldir, hümaniterdir, liberaldir… Müteali yoktur… Aşkın değildir… Hevasıvar, verası yoktur…

Homoislamicus sadece zihni melekelere değil, içsel bir bilgi donanımına sahiptir… Bu dünyada yaşıyor olsa da maverası vardır…

Modern insan “göksel” olana kördür… Semadan “bağımsız” sadece toprakla ilgidir… Tüm değerlerini toprağa gömmüştür… Ölüm ötesi tüm gerçekliklere kendini kapatmıştır…

Beşeri düzeyi aşamayan antropomorfik(insan biçimcilik) düşünüş tarzı, insanı düzeysizleştiriyor…

Allah'a aidiyetini sonlandıran insan, arzulara aidiyet üzerinden anlamsızlık ve amaçsızlık girdabına savruluyor…

Artık yaşadığımız dünyada savaşlar politik, ekonomik, ideolojik olmaktan öte bizzat insanın kendisine yönelik… Nasıl bir insan?

İslam'ın savaşı da insanı insan kılma, insan olma savaşıdır… Yani İslam'ın önceliği insanın insanlaşmasıdır… İnsana “insanlık” dersi vermesidir…

İnsan yaratıldık… Peki, insan kaldık mı? Soru bu… Sorun bu… Sorumluluk bu…

İslam'ın ortaya çıkış amacı, insani bir hamle ve insani bir duruş içindir…

Bunun şifresi ise;

Ta'zimliemrillah(Allah'ın yüceliğine tazim)…

Şefkat lihalkillah(Allah'ın yaratıklarına şefkat)…

İnsan incitmek için değil, iyilik için vardır…

İnsanın vazifesi kendini değil, Rabbini yüceltmektir…

Sesini değil, İla'yı Kelimetullah'ı yükseltmektir…

İnsan olmanın sırrı; “Allah için olmak” tan geçer… İnsan, Allah ile barışık olmadan kendisi ile barışık olamaz… Kendisi ile barışık olmayan evrende misyon yüklenemez…

Temel mesele; Allah ile uyumlu olmak… Kendini O'na uyarlamak… O'na tutunmak… O'na odaklanmak…

Allah'ın gücü ile güçlenmeyen insan acizdir…

Allah'ın ruhu ile ruhlanmayan insan boşluktadır ve başıboştur…

Allah'ın boyası ile boyanmayan insan bayağı ve boştur…

İnsan, “insanlaşma” sürecinde hangi basamakları tırmanır?

İyi efkâr… Doğru düşünceler…

İyi akval… Hak sözler…

İyi ef ‘al… Salih ameller…

İyi ahlak… Güzel ahlak…

İşte “iyi adam” olmanın imkânı… Model insan, kâmil müminin kimliği… Adres belli… Referans sağlam…

Vahiyle netleşen bir zihin… Işığını vahiyden alan bir akıl… Vahiyle titreyen bir yürek… Vahiyle donanan, doyan, durulan ve dolan bir ruh… Vahiyle arınan bir nefis… Vahiyle dirilen bir hayat… Ve vahiyle yürüyen yani vahiyle vücud bulmuş bir insan… Varlığını vahye borçlu bilen bir insandır temel meselemiz…

Bunun için de sağlam bir ruha, etkin bir akla, güçlü bir iradeye, selim bir kalbe, arınmış bir nefse, sağlıklı bir bedene ihtiyacımız var…

Bu da salt insanın kendi gücü ile yapabileceği bir iş değildir, Allah'ın yardımına muhtaçtır…

İslam, insanını “halife” liğe hazırlarken bütünselliğini bozmaz, onu parçalamaz…

Bu halifelik ne salt kuru akıl işidir…

Ne salt kaba kuvvet gösterisidir…

Ne salt kitap kurdu olma becerisidir…

Ne de salt kof softalık hevesidir…

Mesele sadece bilgi sahibi olmak değil, önemli olan bilgeliktir…

Konu sadece akıllı olmakta değil, daha da önemlisi hikmet sahibi olabilmektir…

Can taşımak, canlı olmakta yetersiz; bizden istenen canlılık, yani direniş ve dik duruştur…

Daha da önemlisi Allah'ın “dur” dediği yerde durmaktır…

En Çok Okunanlar