Kategoriler

Türk Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türk Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Kasım 2021 Çarşamba

Mimar Sinan & Eserleri

 Mimar Sinan &  Eserleri





Mimar Sinan Kayseri 'nin Ağınas köyünde 15.  yüzyıl sonlarında çağının en iyisi olarak tanımlanacak bir mimar doğdu.   Osmanlının en ihtişamlı döneminde ülkenin pek çok yerine imzasını atarak şaheserler çıkaran bu kişi Mimar Sinan dı.   Devşirme olarak alındığı yeniçeri ocağında dülgerlikle başladığı yolda hasekiliğe kadar yükseldi.  

Mühendisliği, mimarlığı ve tasarımcılığı bir araya getirmesini bilen Sinan, Osmanlının 50 yıl boyunca baş mimarlığını yaptı.   Namı diğer Mimar Ağa ya da Koca Sinan 400 'ü aşkın eseri ile Türk ve dünya sanat tarihinin en büyük ustalarından biri oldu.  

Eserleriyle pek çok kente kimlik katmasına rağmen Sinan 'ın kimliğine dair bilinenler sınırlı verilere dayanır.   Abdülmennan oğlu Sinan kimi kaynaklara göre 1488 kimilerine göreyse 1490 yılında doğar.  


Doğum yılı, devşirme olarak alındığı yıl üzerinden tahmin edilir.   Abdülmennan ise sanıldığı gibi babasının adı değildir.   O da, Osmanlıda tıpkı diğer devşirmeler ve din değiştirip Müslümanlığa geçenlerdeki gibi, baba adı olarak Allah 'ın kulu anlamına gelen Abdülmennan, Abdullah, Abdurrahman isimlerinden birini alır.  


En kesin bilgi ise Kayseri 'nin Ağırnas köyünde doğduğudur.   Bunun en büyük kanıtı 1573 'te Kıbrıs fethedildikten sonra Sinan 'ın köyündeki akrabalarının Kıbrıs 'a sürülmesini engellemek için II.   Selimin Akdağ kadısına yolladığı hükümdür:


"Şimdi hassa mimarlarımın başı (Sinan) mektup gönderip Kıbrıs 'a sürülmesi ferman olunan Kayseri halkı arasından kendi oturduğu Ağırnas adlı köy halkı ile diğer köylerde oturan akrabalarından Keçibürüngüz 'de Sarıoğlu Düğence, Ürgüb köyünden Ulise ve Kudişan adlı zimmîlerin Kıbrıs 'a sürgün olmaktan bağışlanmasını dilemektedir.   Sözü edilen, oturduğu söylenen köyünden ve akrabasından olan adı geçen zimmîlerin Kıbrıs 'a sürülmek için deftere yazılmış olsalar bile, defterden çıkarıp Kıbrıs 'a sürgün olanlardansınız diye incitilmesine de engel olasınız.   Ve bu yüce hükmümü mahfuz sicile kaydedip ellerinde bırakınız.  "


II.   SELİMİN HÜKMÜNDE de geçtiği üzere Sinan 'ın akrabaları zimmî yani İslam devletinin egemenliğini kabul eden gayrimüslimlerdir.   Bugüne kadar en çok tartışılan konulardan biri olan Sinan 'ın kökeni, İbrahim Hakkı Konyalı 'ya göre Rum.  


Konyalı, Rumların Ağırnas 'ı bırakmadan önce, Taşçıoğlu isimli bir Rum ailesinin Sinan 'ın kendi ailelerinden geldiğini söylediğini anlatır.   Ayrıca Sinan 'ın köyüne ilişkin belgeler içinde, 1584 'te yapılan tahrirde köydeki 189 vergi mükellefinin sadece beşinin Müslüman olduğunu, Sinan 'ın Kıbrıs 'a sürülmesini engellediği, Düvenci adını taşıyan dokuz  Hıristiyan 'ın   adının ise bu tahrirde yazılı olduğunu saptar.  


Selçuk adları taşıyan bu halkın Hıristiyan Türk mü, Mecusilikten Hıristiyan olan Türk mü ya da Türk etkisinde adını değiştiren Hıristiyan mı olduğu anlaşılamaz.   Sarayın mimar ağasının ailesi hakkındaki bilgiler de çok azdır.  


Suphi Saatçi 'ye göre adına düzenlenen vakfiye uyarınca Sinan 'ın eşinin adı Mahmud kızı Mihri Hatundur.   Biri Sinan hayattayken şehit olan oğlu Mehmed, diğerleri Neslihan ve Ümmühan olmak üzere üç çocuğu vardır.   Tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı ise beş kızı iki oğlu olduğunu yazar.   Sinan in Gülruh ve Mihri isimli iki eşi olmuştur.  


Sinan 'ın iç dünyası nasıldı, 50 yıl boyunca yürüttüğü baş mimarlık yolculuğuna nasıl başladı? Bu soruların cevabını bulabildiğimiz en önemli eser, Sinan 'ın kendi anlatımıyla şair Saî Mustafa Çelebi 'ye kaleme aldırdığı Tezkiretul Bünyan ve Tezkiretul Ebniye (Mimar Sinan 'ın Anıları).  


Sinan, Tezkiretü 'l Bünyan 'da Yavuz Sultan Selim zamanında devşirildiğini ve yeniçeri ocağındaki yükselişini şöyle anlatır:


"Bu değersiz kul, Sultan Selim Hanın saltanat bahçesinin devşirmesi olup, Kayseri sancağından oğlan devşirilmesine ilk defa o zaman başlanmıştı.   Acemi oğlanlar arasından sağlam karakterlilere uygulanan kurallara bağlı olarak kendi isteğimle dülgerliğe seçildim.   Ustamın eli altında, tıpkı bir pergel gibi bir ayağım sabit olarak, merkez ve çevreyi gözledim.   Sonunda, yine tıpkı bir pergel gibi yay çizerek, görgümü artırmak için diyarlar gezmeye istek duydum.  


Bir zaman padişah hizmetinde Arap ve Acem ülkelerinde gezip tozdum.   Her saray kubbesinin tepesinden ve her harabe köşesinden bir şeyler kaparak, bilgi, görgümü arttırdım.   İstanbul 'a dönerek, zamanın ileri gelenlerinin hizmetinde çalıştım ve yeniçeri olarak kapıya çıktım.  "


Acemi oğlanlıktan çıkıp yeniçeri olan Sinan, Sultan Süleyman ile birlikte 1522 'deki Rodos, Belgrad seferlerine gitti.   Yeniçerilerin daha seçme bir sınıfı olan sekbanlara katıldı ve atlı süvari oldu.   Ordudaki yükselişi 1526 yılında Mohaç seferinde de devam etti.   Yayabaşı, yani bir nevi bölük kumandanlığına atandı.   Sonraları zemberekçi başı, başteknisyen oldu.  


Katıldığı seferler geleceğin mimarı olarak da ona çağın önemli kentlerini tanıma fırsatını verir ve tasarımlarında etkili olur.   Bu esnada inşa ettikleri ise mimarlığa geçişte en büyük referansı olacaktır.  


Kanuni ile çıktığı İran seferinde, Tatvan gölü kenarında İran ordusuyla savaş kaçınılmaz olunca, Vezir Lütfi Paşa göl üzerinden suyun öte yakasına geçip düşmanın durumundan haberdar olmak ister.   Bunun üzerine Sinan kısa zamanda üç kadırga inşa eder.   Başarısından dolayı haseki unvanı verilir.  


1538 'DEKİ    KARABOĞDAN

seferi ise Sinan için dönüm noktası olur.   Prut nehri kıyısına gelindiğinde ordunun geçmesi için köprü gerekir.   Bataklık alana günlerce uğraşılmasına karşın bir köprü kurulamaz.   Kanuni 'nin veziri Lütfi Paşanın deyimiyle bu görev de "işbilir mimar" Sinan 'a düşer.   Sinan onu başmimarlığa taşıyacak bu görevi şöyle anlatır:


"Hemen adı geçen suyun üstüne bir güzel köprünün yapımına başladım.   10 günde yüksek bir köprü yaptım.   Îslam ordusu ile bütün canlıların şahı, sevinçle geçtiler.  "


17 yıl süren yeniçerilikten sonra başmimarlığa atanan Sinan hayatının bu önemli anını şu cümlelerle özetler:


"Yeniçeri ocağındaki yolumdan ayrılacak olma düşüncesi elem verse de sonunda yine mimarlığın camiler inşa edip birçok dünya ve ahret muradına vesile olacağını düşünüp kabul ettim.  "


Artık şehre su getirilmesinden yapı malzemesi fiyatlarına kadar imparatorluktaki tüm inşa işlerinden o sorumludur.  


Sinan 'ın baş mimar olarak yaptığı ilk işi Haseki Hürrem Sultan camisi ve medresesidir.   Bunun ardından Kanuni Sultan Süleyman 'ın oğlu Şehzade Mehmet 'in genç yaşta ölümü, önemli bir fırsatı Sinan 'ın ayağına getirir.  


Üzüntü verici bu olay Osmanlı mimarisinin evrensellik yolundaki ilk adımının, Şehzade Mehmet camisinin doğmasına sebep olur.   Sinan ilk büyük eserini, şairane üslubu ile şöyle tanımlar:


"Kubbeleri, deniz üzerindeki güzel dalgalar gibi olan bina yavaş yavaş yerden yükselerek, başını kaldırdı.   Renkli kemerleri, gökkuşağı gibi semaya yükseldi.   Gönül açıcı sofaları, neşeyi arttıran bir gezinti yeri gibiydi.   Kubbe ile iki minaresi, sanki iç aydınlığına sahip bir yaşlının önünde saygıyla ayağa kalkmış, yakışıklı, uzun boylu iki gencin, huzurda duruşlarını andırıyordu.   Ana yol tarafındaki kutsal avlusu, sevinç yoluna benziyordu.  "


Sinan 'ın yaptığı her eserle yükselişi devam eder.   Ancak bir o kadar da kendisi ve eserleri hakkında dedikodu yapılır.   Örneğin Sinan 'ın mühendis yanını ortaya koyan, uzunluğu 50 kilometreyi aşan Kırkçeşme suyolu yapılarını hayata geçirirken halk arasında dedikodular başlar: "Bu mimar gayb ilminden haberdar mıdır ki bu kadar su vardır diye kesin konuşabiliyor? Şu açık ki, her suyolu suyun varlığını ve her yeşillik de selsebilli çeşmenin bulunduğunu kanıtlamaz.  "


Çalışma bittiğinde Sultan Süleyman mükâfat olarak Sinan 'ın evine su almasına izin verir.   Özel olarak yapılan yolla Sinan 'ın evine su akıtılır.   Ancak Sinan daha sonraları, yasak olduğu hâlde evine su almakla suçlanır.  


Dedikodular Sinan 'ın peşini Süleymaniye camisinin inşaatı sırasında da bırakmaz.   Sinan 'ın inşaatı bitiremeyeceği, kubbenin durması konusunda sıkıntı olduğu kulaktan kulağa yayılır.  


Mimarbaşı, Süleymaniye camisini bitirdikten sonra burada kendine bir ev inşa eder.   İbrahim Hakkı   Konyalı 'nın   deyimiyle, büyük eserinin gölgesinde yaşar.   Sinan 'ın evinden Süleymaniye 'nin kubbesi ve dört minaresi rahatlıkla görünüyordu.   "O da evinin sofasına oturur, eserini içine sindire sindire seyrederdi.   Beş vakitte dört minarenin şerefelerinden akseden billur bir akışla kalbine dökülürdü.  "


SİNAN ÖLDÜKTEN SONRA da evi boş kalmaz.   İsteğine uygun olarak her sene muharrem ayının 10.   günü yemekler hazırlanarak fakirlere verilir, yemekten sonra Kuran okuyanlara da 60 akçe dağıtılır.   İkinci vakfiyesine göre evinin kapısının önünde suyun aslan başından aktığı büyük bir çeşme, evin bitişiğinde dükkân ve mektebi vardır.   Sinan 'ın hizmetinde bulunan köleleri de vardır.   Sinan öldükten sonra azat edilecek köleleri için bir de vasiyetname hazırlar.  


Koca Sinan mimarbaşı olduktan sonra yaptığı Şehzade ve Süleymaniye camilerinin ardından, bu dönemin üçüncü büyük eserini inşa eder.   Bu, ustalık eserim dediği Selimiye camisidir.   Sinan, Selimiye ile dünya mimarlık tarihine büyük kubbeli yapıya yeni bir kimlik kazandıran bir yaratıcı olarak geçer.  


Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, II.   Selim ve III.   Murat olmak üzere dört padişahın dönemine tanıklık eden Mimar Ağa, acemi ocağında öğrendiği dülgerlik sanatıyla başladığı yolunu yeteneği ve zekâsıyla mimarbaşı olarak tamamlandığında yaklaşık 100 yaşındadır.  


1588 'de ölen, çok uzun yaşadığını haklı çıkaran lakabıyla Koca Sinan, tıpkı hayattayken olduğu gibi öldüğünde de Süleymaniye camisinin yanında olmak ister.  


Yanında inşa ettiği türbede, başucundaki dua penceresinde yazdığı gibi "Giçdi bu demde cihandan piri mimaran Sinan.  "


 


Mimar Sinan Süleymaniye


OSMANLI     MİMARLIĞI UZUN SÜRE AYASOFYA 'NIN   GÖLGESİNDE KALIR.   Aydınlanma çağı gezginleri "gotik" diye nitelendirdikleri İustinianos 'un bazilikası   konusunda   pek övücü yargılarda bulunmasalar da Osmanlı başkentindeki yapıların bu tapınağın sönük kopyalarından öteye geçemediğini söylemekten geri durmaz.   19.   yüzyılda uzun zaman, büyük imparatorluk camilerinin pek çoğunun Bizans kiliseleri üzerinde ufak tefek düzenlemeler yapılması sonucunda ortaya çıktığına inanılır.   Osmanlı mimarlığının saygın yerini kazanması için 20.   yüzyıla gelinmesi ve Mimar Sinan 'ın yapıtlarının keşfedilmesi gerekmiştir.  


1.  000       yılı aşkın bir süreye yayılan Bizans İmparatorluğu tarihinde Ayasofya, gerek tasarımı, gerek biçimi ve boyutları açısından benzeri görülmemiş bir anıttır.   537 yılında tamamlanan kilise, imparatorun Hıristiyanların tek tanrısı adına Roma İmparatorluğunu yeniden birleştirerek kurmayı düşlediği evrensel imparatorluk düşüncesinin somutlaşmasıydı.   Bu kilise gerek kubbe çapı gerek yüksekliğiyle evrenin küçük bir örneği olarak tasarlanmıştı.   Gerçekten de yapının özü, sonu gelmez kıskançlıkların da kaynağında yatan ve gök kubbeyi temsil eden kubbesiydi.  


Konstantinopolis 'in fethinden sonra iki olay yaşanır: Ayasofya vakit kaybetmeksizin camiye dönüştürülür.   Tarihçilere bakılırsa kentin fethedildiği 29 Mayıs 1453 salı günü haftasının cuma namazı burada kılınır.   İkincisi ise, II.   Mehmed 'in 1463 'te Fatih camisi adıyla anılacak bir imparatorluk camisinin inşaatını başlatmasıdır.  


Başkentin eski Bizans kentine taşınması kararı ve böylece Bizans 'ın imparatorluk tasarılarının Osmanlılarca devralınması süreci, işte bu olaylar arasındaki 10 yıl süresince olgunlaşır.   Ayasofya 'nın camiye dönüştürülmesi, İslam 'ın fetih yürüyüşüne 850 yıldır karşı koyan "kâfir" imparatorluğun yıkılması anlamına geldiği için, fethin vazgeçilmez tamamlayıcısıdır.   Öte yandan, fetih döneminde kaleme alınmış Miraç hikâyeleri Ayasofya 'yı Hz.   Muhammed 'in cennete yaptığı gece yolculuğunda gördüğü, tanrının da sadık kullarına vaat ettiği, o güne kadar Süleyman tapınağı olduğu varsayılan Mescidi Aksa biçiminde sunduğu için, gerçek dinin eline geçmeye yazgılı tanrısal bir yaratı da söz konusudur.   Buna karşılık Fatih camisi, olsun, kendinden dokuz asır önce İustinianos 'un mimarlarının ulaştığı başarıyı yinelemesine olanak verecek ne bilgiye ne de araçlara sahiptir.   Girişimin sonunda elde edilense, zamana bile karşı koyamayan, oturaksız bir yapı olur.   Hüsrana uğrayan padişah da hırsını mimarın kellesini vurdurarak çıkarır.   Peş peşe depremlerden zarar gören Fatih camisi  en son 1766 depreminde yerle bir olur, kısa süre sonra da yine aynı ölçülerde ama bu kez değişik bir planla yeniden yapılır.  


Ne var ki daha işin başıdır bu yaşananlar: II.   Mehmed 'in ardılları dünyanın en büyük imparatorluğunu tesis etmeye çalışırken, dünyanın en büyük tapmağını da yaptırmaya çalışacaktır.  


II.   Murad, 14381447 yıllarında Edirne 'de, sonraları "Üç Şerefeli" adıyla anılacak camiyi yaptırarak imparatorluk camisine giden yolda önemli bir adım atar.   Bu camiye adım atan kişi kubbenin anıtsallığı karşısında öylesine hayran kalır ki, tüm varlığının bu kubbe karşısında hiçe indirgediğini hisseder.   İmparatorun özünü tanrıdan alan, eşi benzeri olmayan iradesi karşısında yıkılır gider.  


II.   Mehmed 'den hemen sonra tahta geçen hükümdarlar çok daha temkinli davranırlar.   Fatih 'in fazlasıyla pagan olarak addedilen imparatorluk kurma eğilimlerine karşı dinsel nitelikli tepkiyle karşılaşınca, mimari bu tepkinin etkisinde kalır ve büyük kubbe yarışı duraklar.  


BÜYÜK  CAMİNİN  YAPILMA

koşulları Sultan Süleyman döneminin ilk yarısında olgunlaşmaya başlar.   Bu gelişmelerin en önemlisi, bir mimarbaşı yönetiminde çalışan hassa mimarları ocağının kurulmasıdır.   Şehremininin emrinde, yapı alanlarında hizmet veren tüm loncaların bağlı olduğu ve 16.   yüzyılda en çok 20 kadar mimardan oluşan bir mimar ocağını yöneten mimarbaşı vardı.   Mimarbaşı ve yanında çalışanlar, yapıların   yüksekliği,   malzeme seçimi, belli yapı biçimlerinin yasaklanması padişah tarafından saptanmış mimarlık ve şehircilik kurallarının uygulanmasıyla da uğraşırlardı.   Mimarbaşı yapılarda kullanılacak malzemenin niteliklerini (kiremit ölçüleri, ahşap türü vb.  ) tespit edip denetlediği gibi, malzeme fiyatlarıyla lonca üyelerinin ücretlerini de belirlerdi.  


Kuruluşun başına 1537 'de olağanüstü bir mimar geçer.   50 yıl boyunca yöneteceği, o zamanlar yeni yeni yerleşmekte olan bu müessesenin aksaklıklarının giderilmesine ve tam anlamıyla işlerlik kazanmasına büyük katkısı olduğu kesindir.   1588 'de 100 yaşma yakın ölene dek imparatorluğun her yanında onun yönetiminde 107 cami, 52 mescit, 45 türbe, 74 medrese, 11 okul, 7 zaviye, 3 hastane, 22 imaret, 31 kervansaray, 43 saray, 8 ambar, 56 hamam, 9 köprü ve 7 sukemeri yapılır.   Her ne kadar, tüm bunları birer birer tasarlamış, hatta denetlemiş olması madden olanaksız olsa da, onun sorumluluğu altında yapıldığı gerçektir.  


Bu kişi Sinan 'dı, tam adıyla söylemek gerekirse Sinaneddin Yusuf.   Kapadokyada, Kayseri yakınlarında, Agrianos (bugün Ağırnas) köyünde Hıristiyan olarak dünyaya gelmiştir.   I.   Selim zamanında devşirilip yeniçeriler ocağına alınır.   Ocak içinde hızla yükselerek seferler sırasında inşa ettiği köprüler ve çeşitli askerî yapılar sayesinde sivrilir, 40 yaşından sonra da boşalan mimarbaşçılık görevine getirilir.  


Anıtsal Osmanlı mimarisinin serpilmesini sağlayan başlıca koşul da budur zaten: İnsanların, uygulamaların ve kültürlerin harmanlanması.   Osmanlı yönetiminin örgütleme yetisi sayesinde gerçekleşen bu koşul, kusursuz örneğini Roma İmparatorluğunun verdiği bir imparatorluk dehasının özelliğidir.  


Mimarbaşı unvanını alan ilk kişi, I.   Selim 'in Tebriz 'i işgali sırasında tutsak düşen Acem Ali lakaplı Ali bin Abdülkerim 'dir.   1526 tarihli, ocak bünyesindeki mimarların dökümü yapılan ilk belgede adları geçen 18 mimar Müslüman 'dır.   Kendi adını taşıyan camiye kentin çeşitli semtlerinden 25 ev, 60 dükkân, 50 oda ile bir hamam bağışladığına göre müthiş bir servete sahip olan Acem Ali 1537 "de ölür.  


YERİNİ SİNAN ALIR.   Bu arada mimarbaşılık görevinin saygınlığı artmış, mimarbaşı artık imparatorluğun gücünün ve şanının taşa kazınması olarak kabul edilen, geniş kapsamlı ve gözü pek bir inşaat programına girişmek için neredeyse sınırsız olanaklara sahip bulunmaktadır.   Üstlendiği görevin bilincinde olan Sinan, yaşamının sonlarına doğru yazdırdığı yaşamöyküsünde şöyle diyecektir: "Kulunuz Kayserili Sinan 'ın her bir binanın tamamlanması için nasıl çalışıp çabaladığından kuşku duymamak gerektiği gibi, bu yapıların her birinin önce Allah 'ın inayeti sonra da devletin yüce himmeti sayesinde tüm Osmanlı sınırları içinde dünyanın tümünü görebilecek kadar yüksek olmasının da yüreğimizde tertemiz bir niyet barındırmamızdan kaynaklandığından kuşku duymamak gerekir.  "Kanuni Sultan Süleyman padişahlık tahtına oturduğunda, atalarından II.   Mehmed 'in sırasıyla 1456 ve 1480 yıllarında alamadığı Belgrat 'ı 1521 'de, Rodos 'u da 1522 'de fethederek amacını belli eder.   Macar soylularının birkaç saat içerisinde yerle bir olduğu 1526 Mohaç zaferi, 1529 Viyana kuşatması, 1535 'te Bağdat 'ın, 1537 'de Aden 'in alınması, ertesi yıl Venedik donanmasının Preveze 'de bozguna uğratılması sayesinde dünyaya hâkim olma iddiasında bir imparatorluk çıkar ortaya.   İşte bu imparatorluk yapılarla da somutlaşmak isteyecektir.   İlk örnek Şehzade camisidir.   Cami, kendinden önceki planlara yenilik getirmek isteyen Sinan 'ın ilk büyük ölçekli yapıtıdır.   O zamana kadar bilinen en büyük kubbeye meydan okuma isteğinden kendini kurtarmış gibi görünen bu son derece özgün   mimarlık yapıtının kubbesi, benimsenen statik çözüm çok daha fazlasına olanak tanıdığı hâlde, aşırılığa kaçmayarak yüksekliği 36, çapı 19 metreyle sınırlı tutulmuştur.   Temkinli olmak mı istendi, yoksa yarışmaya değmez mi dendi? Her ikisi de doğru belki de.  


Süleymaniye 'nin ilk taşı, müneccimlerin uğurlu bir gün saptamasından sonra, padişahın da hazır bulunduğu bir törenle 13 Haziran 1550 'de konur.   Öte yandan inşaat alanının Halice tepeden bakan eğimli bir arazi olması nedeniyle, hatırı sayılır ölçüde tesviye yapmak gerektiğinden, kazılar yaklaşık iki yıl önce başlamış olmalı.   Sultan Süleyman, 29 Mart 1548 ile 21 Aralık 1549 arasında başkentte bulunmuyordu.   Dolayısıyla Sinan 'ın sunduğu planlara, hatta makete ) bakılarak böyle bir cami yaptırma kararının 1548 baharından önce verilmiş olması gerekir.  


Süleymaniye kentin büyük ulaşım eksenlerinin dışında kalmasına rağmen, Galata 'daki Frenk mahallesine ve limana egemen olmak gibi bir ayrıcalığa sahipti.   Avrupa 'nın önde gelen güçlerinin Galata 'daki elçiliklerine de imparatorluğun Osmanlı ile sürdüğü daha iyi nasıl anlatılabilirdi?


İlgili padişah fermanının İstanbul kadısına gönderilmesinden sonra, Sinan külliyeden sorumlu bina emini ile birlikte istibdal edilecek binaların ölçümünü yapmak, değerlerini belirlemek ve öncelik aynı mahalleye verilmek üzere, bu yapılara eşdeğer yapılar bulmak amacıyla adı geçen semtlere gider.   Bunun üzerine, Kâtip Şemseddinin vakfına ait olup imam konutu olarak ayrılmış olan bir eve karşılık onunla eşdeğer, gene aynı mahallede yer alan bir ev için 26.  000 akçeye pazarlık edilirse de, aynı vakıfta müezzinin oturduğu ikinci evle eşdeğer bir konut mahallede bulunamaz, müezzin de başka bir mahalleye taşınmaya razı edilemez.  


Mehmed Paşa Vakfına ait, Kasım adında birinin oturduğu ev için de kamulaştırılması gereken ve yeniçeri ağasının hayvanları yemlemek için ot depoladığı yapı için de başka yer bulunamaz.   Bunlar, fetihten 100 yıl sonra artık oluştuğu görülen kent dokusunda büyük çaplı inşaat işlerine girişmenin nasıl güçlükler doğurduğunu göstermekle kalmayıp, her şeye kadir padişahın bile dinsel vakıfların yönetmeliklerine uyması gerektiğini belgeler nitelikte.  


SÜLEYMANİYE KÜLLİYESİNİN

önemi, mimari nitelikleri ve simgesel değeri ile sınırlı değil.   Günümüze, 9 Aralık 1553 ile 26 Mayıs 1559 tarihleri arasında şantiyenin nasıl ilerlediğini günü gününe izlememize olanak veren belgeler kalmıştır.   Yapının mimarı ile aynı adı taşıyan Sinan Bey 'in bina eminliği yaptığı döneme ilişkin 165 muhasebe defteri, 72 numaralı defter haricinde elimizde bulunuyor.  


Kronolojik sıra izleyen defterlerin her biri genellikle şantiyenin bir haftasını kapsar.   Her defterin ilk bölümünde söz konusu dönemde çalışan takımlar yer alır.   Sıralama işin tasviriyle başlar, sonra da çalışan her kişinin eşkâli ve yaptığı iş belirtilir.   Örneğin, Topkapı Sarayı Müzesi arşivlerinde yer alan ve 922 Aralık 1553 tarihlerini kapsayan ilk defterin ilk sayfası şöyle başlar: "Camii şerifin kapısını, avlu ve camii şerif dış kemerlerinin yontulması ve mermer sütunların perdahlanması işi için taşçılara verilen ücret.   Yevmiye olarak.  "


Muhasebe defterleri kapsamına giren dönemde toplam 2.  678.  189 işgünü görülmektedir.   Bu sayı (cumalar, bayramlar ve hava yüzünden işbaşı yapılamayan günler düşüldükten sonra) 1.  600 gün süren şantiye süresine bölündüğünde, günde ortalama 1.  674 kişinin çalıştığı ortaya çıkar; bu sayının 1.  500 kadarı doğrudan doğruya şantiyede, geri kalanlarsa kent yakınlarındaki taş ocaklarında ya da atölyelerde çalışmaktaydı.   Bu ortalama soğuk kış günlerinde birkaç yüz kişiye düşüyorduysa da yazları 2.  500 'ü aşmış, 18 Temmuz 1555 günü doruğa ulaşarak tam 3.  038 kişiye varmıştır.  


Büyük bölümü uzmanlaşmış işçilerden oluşan böylesine önemli bir işgücünün toplanması ancak iki önlem sayesinde mümkündü.   İlki zorunlu çalışma, ikincisi ise inşaat kolunda çalışan meslek erbabının mimarbaşına bağlı idareye kaydedilmesiydi.   Rumeli ve Anadolu 'daki tüm kadılara, ilk taşın konulmasından üç ay önce gönderilen bir fermanla, mimarbaşının oluşturduğu bir duvarcı ve dülger listesinin yakında güvenilir kişiler tarafından kendilerine ulaştırılacağı, bu işgücünü teslim etmeleri gerektiği, yoksa güç kullanmaktan çekinilmeyeceği bildirilmişti.   Çeşitli meslek erbabının imparatorluk yönetimi altında toplanması, Bizans İmparatorluğunun erken döneminde de başvurulan bir uygulamaydı.  


VERİLEN ÜCRETLER, GÜNDE

1 ila 12 akçe arasında değişir.   Bununla birlikte, ödenen ortalama ücret 8 akçenin üstündedir, hatta toplam işgünlerinin yaklaşık üçte ikisini oluşturan taşçı, dülger ve duvarcı gibi temel sınıflar için günde 9 akçenin bile üstüne çıkar.   Altına çevirirsek; o dönemde 60 akçe 1 flori ettiğine göre, bir işçi haftada ortalama 3,57 gram altın kazanmaktaydı.   Alım gücü açısından bakarsak, bir akçe ile 1 kg buğday unu, 2,5 kg ekmek, 1 kg koyun eti, 10 yumurta, yarım kilo peynir ya da 2 kg süt almıyordu.   Aynı yıllarda bir çift ayakkabı 15 akçeye, bir kaftan 20 ila 50 akçeye, bir at ise 400 akçeye satılmaktaydı.  


Muhasebe defterinin kapsadığı dönemde inşaatta çalışmış başlıca sekiz zanaat erbabından olan 3.  523 ustanın yüzde 5l 'i Hıristiyan, yüzde 49 'u Müslüman 'dır.   Tek tek sanat kollarında dengesizlikler görülür.   Örneğin, duvarcıların yüzde 83 'ü Hıristiyan ustalardan, taşçılarınsa yüzde 89 'u Müslümanlardan oluşmaktaydı.   Uzmanlaşma gerektiren daha küçük sanat kollarında, nakkaşlar, camcılar ve kurşuncular arasında sözgelimi Müslümanlar çoğunluktayken (yüzde 90), Hıristiyanlar demircilerin üçte ikisini kapsıyordu.   Ustaların memleketlerine  bakıldığında   1.  018 'i İstanbul 'dan, 49l 'i imparatorluğun Avrupa eyaletlerinden, 494 'ü Anadolu eyaletlerinden gelmektedir.   İnşaatta çalışan gayrimüslim ustaların çoğu Rum 'du.   Temel zanaat kolları olan duvarcılık ve taşçılık dallarında 1.  326 kişi ile Rumlar Müslümanları geride bırakmaktaydı.   Listelerde yer alan öteki Hıristiyan 61 usta ise Ermeniydi.  


SÜLEYMANİYE CAMİ ve imareti inşaatı 53.  782.  980 akçeye, yani 3.  200 kg altına mal olur.   Bu toplam, bilindiği kadarıyla o döneme en yakın olan 15271528 yılı bütçesine göre, Osmanlı İmparatorluğunun gelirlerinin onda birine denk düşmekte ve inşaatın 10 yıl sürdüğü hesaba katılırsa, bütçe payının yüzde birine karşılık gelir.   Tutarın yüzde 98 'i padişahın kendi hazinesinden, ayda yaklaşık 500.  000 akçelik ödemeler biçiminde sağlanır.   Yapılan harcamalara bakılırsa, dört ana malzeme kalemi taş, maden, tuğla ve ahşaptı.   Bu dört kalemin masrafı toplamın onda dokuzunu oluşturur.  


Üçte ikisinde kum olmak üzere, inşaat malzemelerinin deniz yoluyla İstanbul 'a taşınması için 1.  500 sefer yapılır.   Haliç 'in kuzey kıyısındaki Hasköy 'den tuğla ve kiremit, Karadeniz kıyısındaki iskelelerden kereste alınır.  


Eski mermer ve değerli taşların elde edildiği kaynaklar arasında en başta geleni İstanbul 'dur.   Eski çağlara ait mermerlerin İstanbul 'da bolca bulunması bir yana, başkentteki yetkililer Atmeydanı (anıtın kalan son sütunları da caminin avlusunda kullanılır) gibi eski anıtlar kadar, Mahmud Paşa camisini de (mermer yer döşemesi alınıp yerine adi kaldırım taşı konulur) talan etmekte tereddüt etmez.   1 Ocak 1553 'te İznik kadısına gönderilen fermandan öğrendiğimize göre, İznik 'te 1378 'de inşa edilen ve günümüzde Yeşil Cami adıyla bilinen Hayreddin Paşa Mescidindeki "güneş biçimli" porfir yer döşemesinin Süleymaniye 'de kullanılmak üzere alınıp yerine adi mermerden döşeme konulması emri verilir.  


Arayışlar pencereli perde duvarları ve bu duvarları taşıyan kemerlerin bastığı, ana sahın çevresindeki dört sütunda doruk noktasına varır.   Bu kemerler dört büyük ayağa dayandığı için, bu sütunlar caminin temel yapısı açısından yaşamsal önemde olmasa da, orta kanatlarla yan kanatlar arasındaki ayrımı vurguladıklarından en göze çarpan öge konumundadırlar.   Süleymaniye 'de yer alan dört granit sütununun yüksekliği 9 metre, çapı 1,14 metredir.   Her birinin ağırlığının 28 ton olması gerekir.  


Caminin yapımında en sık kullanılan maden demir ve kurşundur.   Demir pencere parmaklıklarında ve taşları içeriden birbirine bağlayan kenet ve zıvana yapımında gerekir; bu kenetleme işlemi sayesinde, kusursuz biçimde kesilmiş taşlar birbiri üstüne yığılır ve harç izi olmaksızın pürüzsüz bir yüzey elde edilirdi.   Demir zıvanaları taşa geçirildikten sonra diplerine kurşun akıtılır ve sağlamlaştırılırdı.   Kurşunun kullanıldığı ikinci yer, kubbelerin tümünün örtülmesindeydi.   1552 yılı boyunca toplam ağırlığı 56 tondan fazla olan 44.  085 adet kenet ile 28 ton ham demir ve ağırlığı belirtilmemiş olan 4.  589 adet levha hâlinde kurşun kullanılmıştır.  


Kullanılan demirin neredeyse tamamı Bulgaristan 'dan, Sofya 'nın güneyindeki Samakov madenlerinden getirilmekteydi.   Samakov ile İstanbul arasındaki 500 km 'lik yol 46 günde katlediliyordu, öküzlerin çektiği ve 800 ila 1.  100 kg yük taşıyan arabalar günde ancak 11 kilometre yol alırdı.   Arabacılara ödenen taşıma ücreti, ürün maliyetinin yüzde 16 ila 18 'ine denk düşmekteydi.   Daha ustalık isteyen demir malzeme ise, aralarında Yahudilerin de bulunduğu İstanbul 'daki demirciler ile müteahhitlerden alınmıştı.  


Muhasebe defterlerinde şantiye için 2.  215.  141 adet tuğla üretildiği belirtilir.   En iyi tuğla ocakları Gelibolu 'da olduğu için, oranın kadısına, Gelibolu Eski Mahallede oturmakta olan Yorgi, Istemad ve Lambrinos adlı ustaları İstanbul 'a göndermesi buyrulur.   Ocak Hasköy 'de kurulur.  


Süleymaniye 'nin muhasebe defterlerinde, adi kerestenin yanı sıra ceviz tahtası ya da cümle kapısında kullanılan abanoz ağacından da (kilosu 43 akçeden 245,8 kg) söz edilmektedir.   Defterlerde daha değerli ya da ender bulunan birçok malzemeden de bahsedilir.   Alçı pencerelerinin camları örneğin, büyük olasılıkla Venedik 'ten ithal ediliyordu.   Camların beyaz olanının okkası (1 okka = 1,282 kg) 10 akçe, yeşil, mavi ve yakut renklisinin okkası 25, kırmızının bir tonu olan zincifrenin okkası ise 50 akçeydi.  


BÜYÜKKUBBENİN YAPIMIYLA

ilgili çok az bilgiye sahibiz.   Akustiği geliştirmek amacıyla kubbeye 255 testi yerleştirilir.   Kubbenin kurşun kaplama işi Haziran 1557 'ye kadar sürer.   Eylülde büyük kubbeyi süsleyecek alem için tunç ustası Mehmed Beye 20.  000 akçe ödenir.   31 Aralık 1556 'da büyük minareler tamamlanır.   Bu tarih caminin kaba inşaatının bitişi kabul edilebilir.  


Mart 1557 'de külhanın ilk yakılışı nedeniyle iki koyun kurban edilir, bahar aylarında bezeme işleri başlar.   Artık her inşaatta olduğu gibi burada da, geriye en çok el oyalayan çeşitli işlerin tamamlanmasından ve açılış gününü saptamaktan başka bir şey kalmamıştır.  


"Sonunda, caminin güzel kubbesi kapatıldı ve diğer köşelerinin inşaatı da tamamlandı" der Sinan:"Bu değersiz kul için binayı ayağa dikemez, yetersiz kaldığı meydanda dediler.   Başka ahmaklar ise,Bu kubbe durmaz, adam kubbeye hayran kalmış, gününü çevresinde dolaşmakla geçiriyor.   Beceriksiz kalmış, hayranlık nedeniyle çıldırmıştır dediler.   Bu değersiz kul da olup bitenden habersiz, mermerciler işliğinin olduğu yerde, mihrabın ve minberin hazırlanması ile uğraşırken, saadetli padişah geldi.   Büyük bir eda ile inşaatın durumunu sordu: Neden benim

camimle ilgilenmeyip böylesi önemsiz şeylerle zamanını geçirirsin? Atam Sultan Mehmed Hanın mimarı sana örnek olarak yetmez mi? dedi.   Bu bina ne kadar zaman da tamam olur, tez haber ver.   Yoksa sen bilirsin! dedi.   Ne var ki, cihan

padişahındaki kızgınlığın şiddet ve hiddetini görünce, bu güçsüz karınca suskun ve dilsiz oldu.   Sonunda, yüzüne bakmadan, dilime şu sözler geldi: Saadetli padişahımın devletinin gücüyle, iki ayda inşallah tamam olur.   Merhum, hazır olan ağaları şahit tutup; Mimar, hele iki aya hazır olmasın, seninle görüşürüz! diyerek saraya doğru yola koyuldular.   Saraya vardıklarında Hazinedar başı ve diğer ağalara buyurdular ki: Mimarın deliliği açığa çıktı.   Herif başının korkusundan aklını oynattı.   Çağırıp siz de sorun, görün ne cevap verir.   Eğer sözlerini karıştırırsa binanın durumu müşkül olur.   Ben değersiz kula gelip seni davet ederler dediklerinde çarçabuk saraya vardım.   Ağalar; Bina ne zaman tamam olur diye sorunca, İnşallah iki ayda tamam edip, tarihe bir ad koyam dedim.   Bu çeşit cevaplar verince ağalar padişaha arz edip derler ki: Saadetli padişahım, herif gayrete gelmiş.   İnşallah aklı başındadır.   Kendisinde bu ihtimam ve gayret varken, pek yakında caminizde namaz kılmak nasip olur.   Böylece ne kadar yapı ustası, işsiz taş yontucusu ve halktan başıboş kimseler varsa, hepsini sıkı düzene koydum.   Becerikli adamlar tayin ederek, götürüye uygun olan işleri bölüm bölüm dağıttım.   Ustalara götürü verilen işleri denetlemek için becerikli ve işbilir kişiler tayin ettim.   Gece ve gündüz bir an durmadan işleri denetleyerek dolanıp durdum.  "


İnşaatın son aşamalarının işte böylesi gergin bir ortamda gerçekleştiği görülür.   Çalışmalar hızlanır.   2529 eylül haftasında muhasebe defterlerinde ilk kez fazla mesai olarak ödenen gece mesaisi kaydına rastlanır.   Kurban bayramında bile, görülmemiş bir uygulama, iki gün çalışılmıştır.   15 Ekim 1557 'de Süleymaniye görkemli biçimde açılır.   Töreni Sinan şöyle anlatır: "İki ay dolunca hiçbir köşesinde eksiklik kalmayıp, cami tamamlandı ve kapısı kapanır hâle geldi.   Bir sabah güneşin doğuşu gibi cihan padişahı çıkageldi, dua ederek caminin anahtarını mübarek ellerine verdim.  " Ancak padişah, "Gel azizim, bina eylediğin Allah 'ın evini, gönül temizliği ve dua ile öncelikle senin açman gerekir" sözleriyle anahtarı yine bu kula verir.  


DEFTER KAYITLARI bu olaydan hiç bahsetmez, Nisan 1559 'da tamamlanan inşaatın kusursuz dökümünü vermeyi sürdürür.   Defterdeki son yapı, Sultan Süleyman 'ın Nisan 1558 'de ölen zevcesi Hürrem Sultan 'ın türbesidir.  


Ayasofya 'nın planını devralan Süleymaniye camisi, daha önceki girişimleri aşmış ve genelde Osmanlı mimarlığının, özelde ise Sinan 'ın katkılarıyla zenginleşmiş de olsa, Ayasofya 'nın berisinde kalır.   Süleymaniye 'nin 26,5 metre çaplı kubbesinin yerden yüksekliği 49,5 metredir.   Bu bilgi bile kökeni eskilere uzanan, efsanelerle desteklenen en büyük tapınak tartışmasını alevlendirmeye yeter.   Örneğin, 1562 'de kaleme aldığı Konstantiniyye Tarihi adlı yapıtında, İustinianos 'un ne denli önemle bir yere sahip olduğunu göklere çıkartarak Ayasofya 'nın inşaatını anlatan İlyas Efendi, Süleymaniye için şöyle yazar: "Süleymaniye denilen, bilim ve akıl ustalarının onuru, erdemli kişilerin gururu, Müslümanların kutsal yerlerinin dördüncüsü, açan taze çiçeğin ferahlığı, eski sultanların ve geçmişte kalan padişahlara nispet olsun diye en erdemli ve saygılı biçimde gerçekleştirilen yapı; öyle ki Kahire, İskenderiye ve onun dışında başka bir şey yok derler.   Eşi görülmedik dört minaresiyle dikilen bu benzersiz cami, sunduğu olağanüstü düzenleniş ve üslubuyla hiçbir padişaha kısmet olmamıştır, belki de bugüne dek kimsenin ulaşamadığı bir yapıdır… Kullanılan porfir sütunların her biri bir padişahın malıydı, birkaçı Hz.   Süleyman peygamberin tahtından, birkaçı ise Büyük İskender 'in tahtından gelme idi.  "


Tumturaklı sözlere karşın açık bir metin.   O zamana dek dünyada kurulu yapıların tümünden üstün olan Süleymaniye 'nin, Mekke 'deki Kabe, Hz.   Muhammed 'in Medine 'deki camisi ve Kudüs 'teki Mescidi Aksa 'dan sonra Müslümanların dördüncü kutsal yeri olacağı kesindir.   Yukarıdaki metinde İskender ve Süleyman 'ın tahtlarına gönderme yapılması Baalbek ve İskenderiye 'den getirilen sütunları hatırlatır.   Zira İslam geleneğine göre Baalbek 'teki tapınak Hz.   Süleyman tarafından Saba Melikesi için yapılmıştı.  


Ancak Sinan son bir hamle daha yapar.   Sultan Süleyman 'ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu II.   Selim 'i, Ayasofya 'yı aşmak amacını açıkça ortaya koyarak ikna eder.   Ama ihtiyatı elden bırakmayarak, camiyi İstanbul 'da değil Edirne 'de inşa eder.   Sinan kendi kaleme aldığı yaşamöyküsünü şöyle bitirir: "Bütün dünya halkı, Ayasofya kubbesi gibi bir kubbe İslam devletinde bina olunmamıştır.   Müslümanlara üstünlüğümüz vardır.   Benzerini yapmak mümkün olsa idi yaparlardı diyordu.   Kâfirlerin bu sözleri içimde ukde olup kalmış idi.   Adı geçen cami inşasında, gayret gösterip, Allah 'ın yardımı ve Sultan Selim Han devletinin gösterdiği güçle, bu yüce kubbenin yüksekliğini Ayasofya kubbesinden altı zira ve çemberini dört zira ziyade eyledim.  "


KOCA SİNAN GERÇEKLERİ biraz çarpılmıştır.   Ayasofya 'nın hafifçe oval olan kubbe çapı 30,9 ila 31,8 metre arasında değişmektedir.   Selimiye 'nin kubbe çapı ise 31,22 metredir.   Buraya kadar dedikleri doğru, ama iş kubbelerin yerden yüksekliğine geldiğinde ortaya bir sorun çıkar.   Sinan kubbenin tabanı ile tepe noktası arasındaki ölçüye dayanarak üç metre daha "derin" bir kubbe yaptığını ileri sürer.   Ama onun da gayet iyi bildiği gibi, kubbe ne denli alçaksa kubbeyi yapmak ve ayakta tutmak o denli güçtür.   Oysa, yaşananlar Ayasofya 'nın ilk kubbesinin daha yüksek olduğu için çöktüğünü ileri süren Bizans ve Türk kaynaklı efsaneleri yalanlar gibidir, çünkü Ayasofya 'nın bugünkü kubbesi yapımından birkaç yıl sonra çöken ilk kubbeden yüksektir.  


Böyle yanlış bir karşılaştırmaya girişen Sinan 'ın amacı Selimiye 'de 42,25 metre, Ayasofyada 55,6 metre, Süleymaniye 'de ise 49,5 metre olan yerden kilit taşına kadar toplam yükseklik sorununu göz ardı etmektir.  


İşin tuhafı, adını verdiği camide Ayasofya 'nın kubbesine eş bir kubbe yaptıran II.   Selim, anıtsal camiler yaptıran Osmanlı padişahları arasında, adına yaptırdığı caminin yakınında bir türbede yatmayan tek hükümdardır.   Öte yandan, kazandığı zafer sayesinde buna hak kazanmışçasına, türbesini Ayasofya yakınına yaptıran ilk padişah da o olur.   Sinan da, Ayasofya 'yı aşmasını sağlayan,övündüğü Selimiye 'de değil de Süleymaniye 'de gömülmeyi se

çer.   Böylece külliyenin son yapısını, caminin alt tarafında, yokuş üstündeki iki medrese dizisinin uzantısında yer alan Sinan 'ın tür besi oluşturur.  


 


Sinan 'ın Diğer eserleri:


SİNAN 'IN   16.  YÜZYILIN   BAŞINDA  İNŞA  ETMEYE  BAŞLADIĞI  ESERLER NEREDEY  SE BEŞ ASIRDIR ZAMANA  MEYDAN   OKUYOR.     Sahip oldukları birikimle İstanbul 'un  betonlaşmış tarihsel ve kentsel  dokusu içinde kültür vahaları gibi beliriyor bu yapıtlar.   Birbirini takip eden yüzyılların, artık silikleşmiş ve çokça çarpıtılmış mimarlık ve sosyopolitik değerlerini, Sinan 'ın mimarlık mirası üzerinden okumak mümkün.   Sonuçta, Sinan 'ın eserlerinin kendi inşa serüvenleri ile başlayıp bugüne ulaşan yaşamları, birer kent ve toplum öyküsü olarak ortaya çıkıyor.  


Mimar Sinan 'ın anıtsal yapılarının vücut bulduğu 16.   yüzyıl, İstanbul 'da hummalı inşa faaliyetlerinin ara vermeden sürüp gittiği ve bugün Osmanlının altın çağı olarak adlandırılan bir dönem.   Sinan alanında önde gelen araştırmacılar arasındaki Gülru Necipoğlu 'nun dönemin mimarlık kültürünü incelediği kitabı (The Age of Sinan Architectural Culture in the Ottoman Empire), Sinan ve banilerin arasındaki ilişkilere dair farklı bir bakış açısı öneriyor.  


16.   yüzyıldaki yoğun inşa faaliyetinin arkasındaki baniler, farklı konumları ve kişilikleriyle, Sinan 'ın eserlerinin öykülerinin de miladı oluyorlar.   Sinan 'ın eserlerinin pek çoğunu ısmarlayan Osmanlı yönetici sınıfı farklı geçmişlere sahip.   Aralarında, sarayda doğup büyüyen soyluları da bulmak mümkün, topraksız bir köylünün çocuğu iken devşirilip enderunluktan yetişen sadrazamları ya da okuma yazma bilmeden korsanlıktan kaptanı deryalığa yükselen devşirmeleri de.   Birbirlerine akrabalık, çıkar ve evlilikle bağlı böylesi renkli bir saray çevresinin kişisel ilişkileri de başlı başına bir merak konusu.  


Sinan 'ın yapı patronları arasından üçü kişi ön plana çıkıyor: Mihrimah Sultan, Rüstem Paşa ve Kılıç Ali Paşa.  


Mihrimah Sultan, Hürrem Sultanın ve Sultan Süleyman 'ın ilk ve biricik kızı olarak dünyaya geldi.   Vakfiyesindeki "Fatma gibi masum, Hatice gibi iffetli, Ayşe gibi akıllı" övgülerinin yanında, entrika konusunda isim yapacak kadar hünerli olduğu da hatırlanmalı.   Osmanlı sarayında kadınların güçlerini hissettirmeye başladığı bir dönemde, annesi Hürrem Sultan ile birlikte saray entrikalarının odağında yer aldı.   Konumu ve ilişkileri sayesinde başka hiçbir Osmanlı sultan kızının ulaşamadığı zenginliğe, etkiye ve ayrıcalıklara sahip oldu.   Mihrimah Sultan çalkantılı yaşamına İstanbul 'dan Mekke 'ye kadar pek çok hayır yapısı ile birlikte iki de büyük cuma camisi sığdırdı.   Yaptırdığı camilerin İstanbul 'daki özel konumları, Mihrimah 'ın saraydaki gücünün nişanesidir âdeta.  


CAMİLERDEN İLKİ ÜSKÜDAR 'DA; İstanbul 'un Anadolu yakasında hac yolunun, diğeri Edirnekapı 'da; Avrupa 'ya giden Sultan Yolunun İstanbul 'da başlangıcında yükseliyor.   Üsküdar 'daki cami, selâtin camilerine özgü biçimde çift minareye sahip olması ve büyüklüğü nedeniyle bir sultan kızı için sıradışı.   Yapı, açıkça Mihrimah 'ın o dönemki ayrıcalıklı konumuna delil teşkil ediyor.   Sultanın resmî eşinden tek kızı ve sadrazam Rüstem Paşanın eşi olması da bunda etkili.   Belki de yapının bu ayrıksılığı yüzünden, seyyahlar ve ziyaretçiler yapının banisinin kim olduğu konusunda kararsız kalınır.   Sonraki dönemlerde hem saray hem de toplum güçlü hanım sultanlara ve sultan kızlarına alıştı ama Mihrimah Sultan için Sultan Süleyman 'ın yaptırdığı sanılan cami, bugün bile Mihrimah 'ın adı ile anılıyor.  


Mihrimah Sultanın İstanbul 'da yaptırdığı ikinci cami de özel bir noktada, Sultan Yolunun üstünde, Suriçi denen bölgenin en yüksek tepesinde inşa edilmişti.   16.   yüzyıl İstanbul 'unda sürmekte olan hummalı inşaat faaliyetlerinin sonucunda, Sur içi 'nde külliye inşaatları için mekân bulmak gittikçe zorlaşmıştı.   Mihrimah 'ın Edirnekapı 'daki prestijli araziyi elde edebilmesi ise politik gücü ile mümkün oldu.   Zira Hürrem ve Mihrimah ile Rüstem Paşa koalisyonu ile hem sadrazamlıktan hem de kellesinden olan Kara Ahmet Paşanın vakfı aynı noktada bir külliye yaptırtmak istiyordu.  


Kara Ahmet Paşa vakfı, sultandan alman bir iznin ardından Edirnekapı 'da arazi satın almaya başlamıştı bile.   Mihrimah Sultanın kethüdasının elindeki fermana karşılık, Kara Ahmet Paşa vakfı kethüdası da Şeyhülislam Ebussud 'dan aldığı fetvalarla o alana  cami yaptırma hakkının kendilerine ait olduğunu savunmaktaydı.   Bu fetvalar ve fermanlar mücadelesini sonuçlandırmak en sonunda Sultan Süleyman 'a düştü ve onun biricik kızından yana taraf almasıyla Mihrimah Sultanın vakfı inşaata başladı.  


Ancak politik gücün de sınırları vardı kuşkusuz.   İslam hukukunun vakıf mallarına getirdiği dokunulmazlık zırhı, istimlaki güçleştiriyordu.   Nitekim külliyenin kuzey duvarındaki eğrilik, cami arazisinin istenildiği kadar geniş satın alınamadığını gösterir.   Üstelik cami tamamlanmadan Sultan Süleyman 'ın vefat etmesi ve şehzadelerin taht kavgası sırasında Mihrimah 'ın müstakbel sultan II.   Selim yerine onun kardeşini desteklemesi, Mihrimah 'ı yeni saltanat döneminde eski politik gücünden yoksun bırakır.   Sultanın bu değişen statüsünü Edirnekapı 'daki camisinde sayısı bire düşen minareden de okumak mümkün.   Artık Mihrimah 'ın yaptırdığı camiler selâtin camisi statüsünden uzaktı.  


Tarih sadece Mihrimah Sultanın değil, Edirnekapı 'daki caminin de statüsünü dramatik biçimde değiştirdi.   İnşa edildiğinde Avrupa içlerine ilerleyen Osmanlının Sultan Yolunu işaretleyen bu yapı, yüzyıllar sonra Osmanlının geri çekilişini de görecekti.   1912 'de Balkan savaşı hezimeti nedeniyle Balkanlardan gelen göçmenleri, İstanbul 'daki diğer pek çok geniş cami avlusu gibi Mihrimah 'ın avlusu da ağırladı.  


FETİHLER İÇİN AVRUPA 'YA YÜRÜYEN Osmanlı ordusunun yerini, her şeyini geride bırakarak Anadolu 'ya sığınan kafileler almıştı.   Bunun ne kadar dramatik bir görüntü olduğunu hayal edebilmek için Sinan 'ın Selimiyesinin de arkada düşmana bırakıldığını, aradan geçen yüzyılların ardından Osmanlı yeniçerisinin Ayasofya 'ya girdiği gibi Bulgar askerlerinin de Selimiye 'ye girdiğini hatırlamak gerek.   Türkiye 'nin kurulma sürecindeki anlam ve önemi ile beraber, toplumun hâlâ bilinçaltında yer alan Balkan savaşı travması, Selimiye 'ye de "Gazi" titrini verdi.  


Bugün de Selimiye hakkındaki pek çok menkıbe bu acı hatırayla ilgilidir: Düşman toplarını tutup geri sallayarak Selimiye 'yi koruyan evliyalar, Selimiye 'yi topa tuttuğu için felç olan Bulgar askerleri… Liste uzayıp gider.  


Osmanlının iniş ve çıkışlarına tanıklık eden yapı, günümüzde daha çok Osmanlı tarihinin sakin sayfalarını hatırlıyor.   Caminin restorasyonu geçen yıl içinde başlayana kadar medresesinde hizmet veren Geleneksel El Sanatları Merkezi, tezhip, hat, ebru gibi Osmanlı el sanatlarını yaşatmaya çalışıyordu.   Mihrimah 'ın Edirnekapı 'ya cami yaptırmasının hırs dolu öyküsünün yerini ise romantik hikâyeler almış.  


 


Mihrimah Sultan camisinin anıtsal, bir o kadar da zarif tek kubbesi kimilerince Sinan ve Mihrimah arasındaki platonik aşka yorumlanıyor.  


Mihrimah Sultan, kocası Rüstem Paşanın vefatından sonra dul kalıp, Osmanlı İmparatorluğunun, hatta dünyanın en zengin kişilerinden biri olduktan sonra paşa adına da meşhur bir cami yaptırır.   Rüstem Paşa da dönemin pek çok devlet adamı gibi devşirmeydi.   18.   yüzyıla kadar sürdürülen bu gelenek başlı başına bir hikâye.   Avrupalı seyyahların haklı bir şaşkınlıkla anlattıkları gibi, 16.   yüzyılda Osmanlı divanı hiçbir şeyi olmayan köylü ailelerinin çocuklarıyla doluydu.   Aileleri karınlarını ancak doyuran ailelerin çocukları Akdeniz 'in en güçlü imparatorluğunda sonu gelmez servetlere sahip oluyorlardı.  


Rüstem Paşanın da Saraybosna yakınların bir köyde domuz çobanı olarak başlayan hayat hikâyesi bir "Osmanlı rüyası" gibi.   Rüstem devlet katında hızla yükselirken, akılda kalanlar sofuluğu, talihi, cesareti ve cimriliği.   Enderunda huzurda olduğu bir gün, Sultan Süleyman pencereden bir şey düşürünce diğer içoğlanları gibi aşağıya merdivenlerden inmek yerine, gözü kara biçimde pencereden atlayarak sultanın dikkatini çekmiş.  


Talihi de öyle açık ki üstündeki bitler bile ikbaline hizmet etmiş.   Mihrimah Sultan ile evlenmesi söz konusu olduğunda çıkan cüzzamlı olduğuna dair dedikodunun ardından gelen "bitli" olduğu haberi bitler cüzzamlıda bulunmaz sarayda bir müjde olmuş.   Kehlii ikbal (İkbal Biti) adını alarak şereflenen bu bit için devrin şairleri Rüstem Paşaya ithaf edilen gazelde bir beyit yazıyor: "Olacak bir kişinin bahtı kavı, talihi yâr kehlesi dahi mahallinde anın işe yarar!"


Önlemeyen yükselişi sonunda ulaştığı ve 15  yıl sürdürdüğü sadrazamlık paşaya, seyyahlardan tarihçilere kadar herkesin diline dolanacak muazzam bir servet kazandırır.   Bu destansı servetiyle giriştiği imar işleri sayesinde, Estergondan Medine 'ye Osmanlı coğrafyasının dört bir köşesinde adını taşıyan yapılar yükselir.   En görkemli eseri Tahtakale 'de yaptırmak ise dul eşi Mihrimah 'a nasip olur.   Hayatı para biriktirmek ve efsanevi bir cimrilikle geçen sadrazam için ticaretin kalbi Tahtakale 'de bir cami yaptırmak yerinde bir seçim elbette!


Ancak Tahtakale 'de inşaat alanı bulmak kolay olmaz ve Edirnekapı 'da olduğu gibi mücadele gerektirir.   Bu bölgede çıkan bir yangından hemen sonra enkaz hâlindeki alanın bir kısmı satın alınır Aynı semtteki Bizans kilisesinden dönüştürülmüş Hacı Halil mescidi de cemaate yetmediği gerekçe gösterilerek Sinan tarafından başka bir semte taşınır.   Tarihin ironisi, 16.   yüzyılda yok edilmeden başka bir semte taşınarak korunan "kilise mescit", 20.   yüzyılda yol yapımı için yıkıldı, ama yol da yapılmadı!


Rüstem Paşa adına inşa edilen cami, daha yapılır yapılmaz, haklı olarak bir maddi güç gösterisi diye yorumlanır.   Caminin iç mekânının çinilerle kaplanması Rüstem Paşanın sonu gelmez servetinin, dul eşi tarafından bonkörce harcanmasıyla mümkün olur.   Tahtakale 'nin hareketli ticaret yaşamının merkezindeki konumu ve göz alıcı çinileriyle, Rüstem Paşa cami sürekli olarak Osmanlı ihtişamının simgesi olur.   Doğunun oryantalist tasvirinin ayrılmaz öğelerinden olan rengârenk ve parlak çiniler, yabancılar için burayı İstanbul 'un en egzotik ziyaret mekânlarından biri hâline getirir.  


Cami 19.   yüzyılda Osmanlı seçkinlerinin de kendi tarihine oryantalist bakışı için bir dekor vazifesi görür.   Türkiye 'de batılılaşmanın öncülerinden Osman Hamdi, oryantalist resmi içinde kendi özlemini duyduğu Doğuyu canlandırır.   Kitap okurken resmettiği kişilik sahibi kadınlar, Batılı oryantalistlerin Doğu ile özdeşleştirdikleri silik, zevk objesi kadınlar ile tezat içindedir.   Çinili cami duvarlarının sıkça göründüğü tablolarına, Rüstem Paşa camisi de konu olur.   "Rüstem Paşa Camii Önünde" adlı tablosunda kendini caminin yan kapısı önünde Osmanlı ulemasının nizamî kıyafeti içinde, belinde Kuran ile resmeder.   Aynı dönemlerde başka ressamlar da oryantalist olmasa da mistik yaklaşır Rüstem Paşaya.   Şevket Dağ 'ın "Rüstem Paşa Camisi Son Cemaat Yeri" adlı tablosu çinileri üstlerine yansıyan ışık oyunlarıyla fotoğraf niteliğinde resmeder.  


Caminin geçirdiği son restorasyonlarda hâkim olan anlayış, Türk milliyetçiliği için simge olmuş altın çağı geri getirmeye yönelik.   Örneğin, caminin öyküsünün bir parçası sayılması gereken, 19.   yüzyılda Osmanlı sanatında batılaşma sonucunda değişen zevkleri yansıtan barok kalemisleri "temizlendi".   Bunların yerini ise daha çok restoratörün Osman Hamdi tablolarıyla yarışır fantezilerinin ürünü "özgün" desenler aldı.   Rüstem Paşanın ailesi bu konuda bilhassa şanssız görünüyor.   Kardeşi Sinan Paşanın camisi de geçen yıl gerçekleşen bir restorasyona kurban verildi.   Şimdi içi daha çok Binbir Gece Masalları için hazırlanmış bir film dekorunu andırıyor: Orijinallikten çok uzakta, âdeta yeniden "inşa" edildi.  


DOĞUŞTAN SARAYLI MİHRİMAH ve Enderun dan yetişme Rüstem 'in aksine, Osmanlı elitinin içinde okul yüzü görmemiş paşalar da vardı ki bunlar arasında en ilginç isimlerden biri Kılıç Ali Paşa.   İtalyan kökenli olduğunu ve 16.   yüzyılın başında devşirildiğini biliyoruz.   Kader Giovanni Dionigi Galeni 'yi papaz okuluna gitmek için bindiği teknede ya kalıyor.   İtalya 'nın Calabria bölgesindeki La Castella adlı küçük kasabadan Napoli 'ye giderken içinde bulunduğu tekneyi Osmanlı korsanları ele geçirdi.   Esirlikle başlayıp Piyale Paşa komutasındaki gemilerde denizci olarak devam eden serüveni onu en sonunda İstanbul 'a getirdi.   Dönemindeki çoğu paşanın aksine Enderunda yetişmemesine rağmen azimli tutumu, okuma yazması olmayan Kılıç Ali Paşayı yükseklere taşıdı.   İnebahtı 'daki bozgununda kendi sorumluluğundaki gemileri usta manevralarla kurtarınca yıldızı parladı ve kaptanı deryalığa terfi etti.   Yaptığı deniz akınlarının hederleri arasında memleketi İtalya 'nın güneyi de bulunuyor.   Bu bölgeden ele geçirdiği çok sayıda esir için Kasımpaşa civarında Yeni Kalabriya adlı küçük bir köy yaptırdığı iddia edilir.  


Kılıç Ali Paşa, inşaat faaliyetleriyle de yakından ilgileniyor; esirlerini tersanelerde hatta Topkapı 'da, sultanın saraydaki inşaatlarında çalıştırıyordu.   Tersane ve saraydaki muhtelif inşaatların ardından, Ayasofya 'ya benzerliğiyle ünlenecek kendi camisinin yapımını başlattı.   Cami inşaatı için seçilen alan Hıristiyanların ve özellikle Cenevizlilerin bulunduğu Galata 'nın hemen yanı başında, top döküm tesislerinin yer aldığı Tophane oldu.  


İnşaat, 16.   yüzyılın bitimine, artık Osmanlının büyük ve görkemli fetihlerinin sonuna yaklaşıldığı ve bunun hüzünle fark edildiği bir döneme rastlıyor.   Caminin Ayasofya ile olan kötü şöhretli benzerliği de bir güç gösterisi olarak anlamlı.   Sultanın kaptanı deryası bile Ayasofya 'nın küçüğünü yaptırıyorsa sultan neler yaptırmaz? Tophane sahiline de artık Osmanlılara gitgide uzak kalacak şanlı fetihleri hatırlatan ganimet toplar dizilmişti.   Kılıç Ali Paşa camisi önünde değilse bile, hemen karşısında yer alan ve bir zamanlar askeri müze olan Tophanei Amire binasının önünde toplar sergilenmeye devam ediyordu 1980 'lere kadar.  


Kılıç Ali Paşa "Küçük Ayasofyası" ile kişisel olarak ilgilenmişti.   Paşanın camisi de dönemin diğer camileri gibi kubbe çapından şerefe sayısına kadar mimari tasarımı belirleyen ve baninin statüsüne bağlı olarak değişen bir geleneğe saygıyı yansıtıyordu.   Böyle bir gelenek içinde cami Ayasofya 'yı planı ve detaylarıyla yeniden yorumladı: Osmanlı mimarisinde pek görülmeyen çifte kolonlar, bazilika plan, dışarıdaki uçan payandalar… Paşanın İtalyan kökeni caminin bilhassa teşrifinde işe yarıyor.   Mihrabın iki yanına ve caminin içine asılmış lambalar İtalya 'dan sipariş.   Zaten İtalyan aksanı paşayı hiç terk etmemiş.   Caminin açılışında okunan mevlidi tanımayıp aksanıyla "Nedir bu glu glu?" diye sorunca sadrazamlarca usulca uyarıldığını Evliya Çelebi 'den öğreniyoruz.  


Kılıç Ali Paşanın camisi için özeni yersiz değildi, Haliç 'in ağzında ve boğazın kıyısında yer alan cami önemini hep korudu.   Avlusu ve hemen yanındaki meyve pazarlarının kurulduğu Tophane meydanı yaşamın ve ticaretin odağıydı.   İçindeki arzuhalciler ve parfüm satıcıları, çeşme çevresinde kurulan pazar 18.   ve 19.   yüzyıllarda pitoresk resim ve gravürler yapan yabancı seyyahların başlıca konularıydı.  


19.   asırda Beşiktaş 'a sahil saraylarının yapılması, caminin tarihsel mekân olarak önemini artırdı.   Bu dönemde cuma selamlıkları ile kadir gecesi için yapılan alay ve törenler, Kılıç Ali Paşa camisi ve Beşiktaş 'taki camilerde gerçekleştirilmeye başlanmıştı.  


Sadece saltanatın varlığını ve gücünü vurgulayan törenler gerçekleşmiyordu cami avlusunda.   Islahat Fermanının ardından gayrimüslim nüfusa tanınan haklara muhalif bir gizli örgütün üyeleri de 1859 'da Kılıç Ali Paşanın cami avlusunda yakalanmışlardı.   Sultan Abdülmecit 'i tahttan indirmeyi amaçlayan gizli örgütün içinde asker ve ulemadan önemli isimler vardı.   Bir ihbar üzerine, 14 Eylül 1859 'da, Kuleli Vakası adıyla bilinen bir baskınla yakayı ele verdiler.  


KILIÇ ALİ PAŞA CAMİSİNİN RENKLİ başlayan ve yüzyıllar boyu canlılığını koruyan öyküsü 1950 'lilerde hayli renk değiştirdi.   Dönemin başbakanı Aydın Menderes 'in İstanbul 'a imar etme tutkusu, konu ile ilgili eleştirileri dinlemeyen bir kibirle birleşince, pek çok yapının öyküsü hazin bir sona kavuştu.   Millet ve Atatürk caddeleri, trafiği rahatlatmak pahasına tarihî eserler yok edilerek genişletilmişti.  


Avrupa 'nın anıt ve meydan dolu şehirlerine özenerek, camilerin "etrafını açarak onları şehre kazandırmak" amacıyla Kılıç Ali Paşa, Edirnekapı 'daki Mihrimah Sultan, Tahtakale 'deki Rüstem Paşa camilerini çevreleyen tarihî dokular kendi öyküleriyle beraber kaybedildi.   Sinan 'ın yapıları sadece fiziksel olarak değil tarihe bakış örneği olarak da münzevileşti.  


Kılıç Ali Paşa ile Ayasofya 'yı yeniden yorumlayışı, günümüz "modern" cami mimarlığının kaba Sinan kopyaları ile açık bir tezat.   İstanbul 'un son 20 yılda yaşadığı betonlaşma içinde, kalıptan dökülürcesine yapılan beton camilerdeki yerlerini aldı.   Ancak imparatorlukların beslediği tarih o kadar zengin ki, "beton blokların arasından yükselen kurşun kubbeler" hâlâ kendi öykülerini anlatabiliyor.  


TEMMUZ   2007 'NİN SONUNDA  AJANSLARIN   GEÇTİĞİ   BİR HABER TÜM ulusal gazetelerin ilk sayfalarında yer buldu.   Aslında haber etkileyici bir fotoğraftan ibaretti: Alibeyköy baraj gölünün kurumuş topraklarında yükselen anıtsal bir sukemeri! Altına da büyük harflerle "Kuraklık Sinan 'a yaradı", "Baraj kur uyunca Sinan 'ın büyük eseri ortaya çıktı" benzeri başlıklar atıldı.  


Ortaya çıkan kemer miydi, cahilliğimiz mi bilinmez! Bildiğimiz tek şey İstanbul 'daki kuraklığın simgesi olarak gösterilen fotoğraftaki kemerin 443 yıldır İstanbul 'a durmadan su taşımasıydı.   Daha da ilginci: Alibeyköy baraj gölünün tamamıyla kuruduğu 2007 'nin ağustos ayına kadar bu mühendislik harikasının üstünden geçen sular evlerimize doğru akıyordu.   Bahsi geçen sukemerinin adı Mağlova.   Kanuni Sultan Süleyman 'ın İstanbul 'a su getirmek amacıyla Mimar Sinan 'a inşa ettirdiği Kırkçeşme suyolunun en görkemli kemeri.   Belki de dünyadaki benzerlerinin en heybetlisi.   Tasarımcısına "sadece bu eseri yapsaydı bile dünyada büyük bir mimari deha olarak anılırdı" övgüsünü kazandıran su mimarlığının başyapıtı.   Bu kemer, Belgrad ormanındaki suyu İstanbul 'a getiren sistemin onlarca kemerinden sadece biri.   İstanbul 'a su getirme işi sipariş edildiğinde Sinan bu işin olabileceğini ama çok büyük bir bütçe harcanacağını, "suyun çıktığı yerden kente altın keselerinin uç uca dizilmesi gerekir" benzetmesiyle aktarır padişaha.   Kanuni 'nin cevabı en az Sinan 'ın benzetmesi kadar manidardır: "Sen suları buraya getir, ben keseleri yan yana dizmeye de razıyım.  "


Sinan, Roma ve Bizans dönemlerinde kullanılan, büyük ölçüde tahrip olmuş suyollarını izleyerek kemerlerini bu hat üzerine inşa etmeye karar verir.   İşe başlamasıyla birlikte Belgrad ormanı civarında İstanbul 'a yetecek suyun olmadığı ve paraların boşa harcandığı eleştirileri alır yürür.   1554 'te başlayan Kırkçeşme suyolunun inşaatı 1563 'te tamamlandığında Mimar Sinan 'ın haklı olduğu ortaya çıkar; o dönemde suyun debisini ölçmeye yarayan lülelerden geçen su miktarı ayda 180.  000 m3 e yaklaşmaktadır.   Bu rakam diğer su sistemlerinin eklenmesiyle ayda 650.  000 m3e ulaşır.   İSKİ verilerine göre Temmuz 2008 boyunca İstanbul 'a verilen su miktarı ise yaklaşık 60 milyon m3 'tür.  


Rakamların karşılaştırılması bile Sinan 'ın günümüzden 445 yıl önce inşa ettiği suyolunun başarısını kanıtlamaya yeter.   Bir başka ilginç istatistik bütçeyle ilgili: Yaşamı boyunca 400 'den fazla yapının, tasarımından inşasına kadar başında duran Mimar Sinan 'ın en yüksek bütçeli işi de, İstanbul 'un su sorununu çözen 50 milyon akçelik bu büyük projedir.  Peki, uzunluğu 55 kilometreyi aşan bu sistem nasıl işliyordu? Sistemin ana kaynakları Kâğıthane deresini besleyen kaynaklardı.   Doğuda Kirazlı, Topuz, Paşa; batıdaysa Ayvad, Orta, Bakraç derelerinden alman sular kemerler vasıtasıyla İstanbul Suriçi 'ne aktarılıyordu.   Elbette bu uzun hat boyunca başka derelerden alınan sular da sisteme katılıyordu.   Bunlardan en önemlisi Cebeciköy deresinden gelendir.   Yüksek bir noktaya suyun pompalanamadığı 16.   yüzyılda suyun seviyesini düşürmemek esastı.   İki tepe arasına yapılan kemerlerle su vadiye inmeden, yani seviyesi düşmeden ikinci tepeyi aşmış oluyordu.  


Kırkçeşme 'nin doğu hattından gelen sular Kovuk Kemerden (Eğri Kemer), batı hattından gelenler Uzun Kemerden geçerek Baş Havuza (Havzı Kebir) ulaşıyordu.   Burada birleşen iki kol, günümüzde Alibeyköy baraj gölünün bulunduğu vadiyi Mağlova sayesinde aşarak Güzelce 'den geçiyordu.   Cebeciköy deresinin sularıyla güçlenen Kırkçeşme hattı, Balıklı Havuz ve irili ufaklı birçok kemeri aşarak Ayvansaray 'daki Eğrikapı 'dan İstanbul Suriçi 'ne giriş yapıyordu.   Buradan sonra görev İstanbul 'un güzelim klasik dönem çeşmelerine ve suları çeşmelerden evlere dağıtan sakalara düşüyordu.  


AÇILIŞINDAN BİR YIL sonra, büyük bir sel felaketi özellikle Uzun Kemer ve Mağlova 'ya büyük hasar verir.   Sinan 1564 'te iki kemeri onararak bugünkü görünümlerine kavuşturur.  


Uzun suyolunun onlarca yapısı arasında beş tanesi var ki boyut ve güzellikleriyle diğerlerinden ayrılır.   Kaynaktan kente doğru sıralayacak olursak: Uzun Kemer, Kovuk Kemer, Baş Havuz, Mağlova ve Güzelce.   Uzun ve Kovuk kemerler, hızla betonlaşan İstanbul 'un asfalt yollarıyla ulaşabilecek noktadalar.   Roma dönemi kalıntılarının üzerine inşa edilen bu iki kemer de Hasdal Göktürk yolu üstünde, birbirlerine yaklaşık üç kilometre mesafede.  


711 METRELİK Uzun Kemer, Kırkçeşme sisteminin en heybetlisidir.   Roma ve Bizans dönemiyle Sinan 'ın inşa ettiği 16.   yüzyıl sukemerleri cephelerine dikkatli şekilde bakarak ayrılabilir.   Sinan öncesinde yapılanların temelinden tepe noktasına kadar duvar kalınlıkları aynıdır.   Buna iyi bir örnek olarak Unkapanı 'ndaki 4.   yüzyıla tarihlenen Bozdoğan verilebilir.   Sinan kemerlerin direncini artırmak için Roma geleneğini değiştirmiştir: Onun sukemerlerinin duvarları temelde geniş başlar, tepe noktasına doğru incelir.   Topografyanın ve eski altyapıların izin verdiği yerlerde bu kuralı uygulamış, aksi hâllerde sukemerlerinin mansap tarafına, yani suyun aktığı yöne bakan cephelerine eklediği payandalarla yapıyı güçlendirmiştir.   Uzun Kemeri gezenler, Sinan in ikinci seçeneği, 1553 'teki selin kemere verdiği zarardan sonra, ustalıkla kullandığını görecektir.  


Yoldan uzaklaşıp Alibeyköy baraj gölü havzasına girmenin vakti geldi.   Beş güzellerin üçü; Baş Havuz, Mağlova ve Güzelce ağaçlarla kaplı havzanın içinde bulunuyor.   Asfalttan uzaklaşmak, insanın tahribatından da ırak olmak anlamını taşıyor.   Kovuk Kemerin dibindeki su fabrikası veya Uzun Kemerin hemen yanına geçtiğimiz yıllarda inşa edilen "Kemermall" alışveriş merkezi gibi, tarihî eserlerin dokusunu bozan örneklere havzanın içindeki yapılarda neyse ki rastlanmıyor.  


Kemerburgaz 'daki Yaşamkent sitesi arkasındaki toprak yolla ulaşılabilen Baş Havuz 'un 14 metre çapındaki silindirik dış duvarını görenler, yapının ne olduğunu anlamakta zorlanabilir.   Bir kale burcunu anımsatan Baş Havuz, Kırkçeşme suyolunun en işlevsel yapılarından.   Emeklilik yaşı çoktan gelmiş olsa da mesaiye devam ediyor.   İstendiği takdirde, Kırkçeşme 'nin doğu ve batı hatlarından gelen sular bu havuzda birleşip havalandırılır ve pislikler çökeltilebilir, lüleler aracılığıyla debi ölçülebilir.   Kısa süreliğine dinlendirilen suyun bir sonraki durağı yaklaşık iki kilometre uzaklıktaki Mağlova.  


Kırkçeşme 'nin beş güzeli varsa, en güzeli hiç şüphesiz Mağlova 'dır.   Sinan bu kemerde olağanüstü bir tasarım gerçekleştirir: Beş anıtsal piramidal ayak, ayakların yükünü hafifletmek için her birine üçer tane koyduğu hafifletme gözleri, selyaranlar, yaklaşık 17 metrelik açıklıkların geçildiği kemerler…


Tüm mimari özellikleri ve keskin mühendislik hesaplarını bir yana bırakalım.   Sadece seyrederken insana verdiği o eşsiz zevk bile Mağlova 'yı insanoğlunun yarattığı ölümsüz eserler arasına sokuyor.   Bu görüşe 16.   yüzyıl yazarı Eyyûbi de katılıyor.   Sonradan Menâkıbı Sultan Süleyman ismiyle tercümesi yayımlanan eserinde, Sinan 'ın Kırkçeşme suyolu için şu yorumu yapıyor: "Allah ona keramet vermiş ve göğsüne başka bir hal yerleştirmiştir.   Aristo Mimar Sinan 'ı görmüş olsaydı onun müridi olurdu.  "


Beş güzellerin sonuncusu Güzelce, suyolunun İstanbul 'a en yakın anıtsal kemeri.   Yapı, Mağlovaya yaklaşık iki kilometre uzaklıkta, tıpkı onun gibi baraj gölü içinde.   İsminin kökeni bilinmese naçizane yorumumuz şöyle: Bu güzel kemerin adı, adını veren kişinin Mağlova 'yı gördükten sonra Güzelce Kemer 'i ziyaret etmesinden geliyor.   Sırayla gezecek olursanız, eminiz siz de, Mağlova 'ya haksızlık olmasın diye "güzelce" derdiniz.  


1588 'de hayata gözlerini yumduğunda, arkadaşı Sâî Mustafa Çelebi, Sinan 'ın Süleymaniye külliyesinde bulunan mütevazı türbesindeki kitabeye şu notu düşer: "Padişahın emriyle suyollarında özenle çalıştı, Hızır gibi hayatın esası olan suyu akıttı…"


1 Eylül 2008 itibariyle İstanbul barajları doluluk oranı yüzde 20 'nin altında.   Dünya kenti İstanbul yine "hayatın esası olan suyu"kendine doğru akıtacak bilgili yönetici ve uzmanları arıyor.   Aranan kan bulunana kadar Sinan 'ın su

sistemi tek iş görür çözüm olmaya devam edecek.   İster çalıştırılsın,ister çalıştırılmasın.  


MİMAR SİNAN İLE İLGİLİ YAZILANLARIN HEMEN   HEPSİNDE   ESERLERİNİN   DÖKÜMÜ VERİLİR.   Mimarlık mirasını oluşturan eserler sayı ve çeşitliliği ile dudak ısırtır.   Bu mirası baş mimarın hemen her yapısını örten kubbelerinin sayısına vurunca, Sinan 'ın Ser Mimâranı Hassalığı süresince 2.  000 'in üzerinde kubbe inşa etmiş olduğunu anlıyoruz.   Akdeniz 'in dört bir yanına Necip Fazıl 'ın deyişiyle "çil çil kubbeler" serpmek, söylemek kadar kolay değil.  


Sinan 'ın eserlerini gezmek, altından kalkılan işin ölçeğini görmek için gerekli.   Ancak böyle bir gezi başka tür hayret duyguları da uyandırıyor.   400 'ü aşkın yapısından bugüne ancak bu sayının yarısından azı gelebilmiş.   Kaybolan eserlerin listesinin kabarıklığı da en az Sinan 'ın bugün gezip görebileceğiniz yapıları kadar etkileyici ne yazık ki.   Hatta diyebiliriz ki kaybolan yapıların sayısı, bugün pek çok kentimizdeki ayakta kalabilmiş tarihî yapıların sayısından daha çok.   İstanbul 'un orta yerinde, Fındıklı 'daki Arap Ahmet Paşa ve Perizat Hatun türbeleri örneğin.   Bugüne ulaşabilmiş bilgilere dayanarak planlaması ve mimari detayları ile özgün bir yapı olduğunu biliyoruz.   Türbe, Keşfi Cafer Ağa tekkesinin yapımından sonra bu tekke kompleksinin sınırları içinde kaldı.   1925 'te bir çırpıda Türkiye 'deki tüm tekkelerin ve türbelerin kapatılmasının ardından, Arap Ahmed Paşa ve Perizad Hatun türbeleri de içindeki sanduka ve teşriflerden arındırıldı.   Ardından da Güzel Sanatlar Akademisinde çalışan hademelerin lojmanı olarak modern Türk sanat tarihine hizmete terfi ettirildi! 1936 'da gerçekleşen "lojman" onarımı, herhalde hem burayı ebedî istirahatgâhı yapan Arap Ahmet Paşa ve Perizat Hatunu, hem de hademeleri rahat ettirmiştir.   1950 'lilerde, Menderes 'in dillere destan imar faaliyetleri sırasında, KaraköyBeşiktaş yolunun genişletilmesi için 20 Ağustos 1956 günü türbeler aramızdan ayrıldı.   Yalnız da değillerdi, yine Fındıklı 'daki Molla Çelebi hamamı, Beşiktaş 'taki Sinan Paşa hamamı da aynı genişletme çalışması sırasında yok edildiler.   Sinan 'ın mimarbaşılığının son yıllarına yayılan bu üç yapı günlere ya da haftalara sığdırılmış bir yıkımda tarih oldu.  


Zaten İstanbul 'un yolları, yapımları sırasında tarihî eserlerin, yapıldıktan sonra da insanların canlarını alıyor.   Gerçi bazen yapıların üstünden değil çevresinden de geçtiği oluyor yolların.   Sultan Yolu üstünde, adını taşıdığı Haramidere 'yi aşarak İstanbul 'u Avrupa içlerine bağlayan Kapıağası köprüsü şimdiki adıyla Haramidere Balkan seferlerinde Osmanlı ordularını karşıya geçirmek için yapılmıştı.   Yüzyıllarca kullanılmaya devam etti ama kaderini bir başka köprü, Fatih Sultan Mehmet köprüsü değiştirdi.   Üstünde bulunduğu TEM otoyolunun E5 bağlantısı, Haramidere 'yi âdeta yuttu.   Haramidere köprüsü yolların birbirine bağlandığı kavşağın yonca yapraklarından birinin içinde, dekor gibi duran bir yeşil bayırın üstünde kaldı.   Bugün dünya üstünde bir yonca yaprağı içinde yer alan tek tarihî köprü unvanını taşıyor.   Aslında teknik olarak da hâlâ köprü sayılır, çünkü Haramidere kanalizasyon da olsa altından bir şeyler akıtmaya devam ediyor.  


YOLLAR SADECE İSTANBUL 'DA açılmıyor tabii.   Sultan Yolunu takip ederek Edirne 'ye vardığınızda buradaki imar faaliyetlerinin de fena sonuçlarına tanık olacaksınız.   Zira imarcı hükümet burada da varlığını güçlü biçimde hissettiriyor.   194O 'lı yıllarda, Edirne 'nin merkezindeki Üç Şerefeli cami önünden vilayete giden Hükümet caddesi açılırken Sokollu Mehmet Paşa hamamının da kelimenin tam anlamıyla kesiti alındı.   Artık caminin önünden baktığınızda hamamın soğukluk bölümünün odalarını   görüyorsunuz, tabii ki yarısını.   Bir teselli, hamamın kapalı bölümlerinin hâlâ kullanılıyor oluşu.  


Bu kesme biçme olaylarında bilhassa Sokollu Mehmet Paşa nasibini en fazla alanlardan.   Edirne 'de hükümet eliyle gerçekleştirilen yıkım, Lüleburgaz 'daki Sokollu külliyesinde vatandaşın da katılımıyla imece usulü tahribata dönüştü.   Bu külliye, camisi, medresesi, arastası, kervansarayı ve dua kubbesi ile Sinan 'ın menzil külliyelerine değerli bir örnekti.   Hükümet külliyenin neredeyse yarısını oluşturan kervansarayı yıkıp yerine hükümet konağını inşa ediyor, serbest müteşebbis ise Sokollu hamamını köfte ciğer dükkânlarıyla parselliyor.   Hükümetin dört asırlık kervansarayı yıkıp yerine bir beton yığını dikmesinin ardından, vatandaşın da müteşebbis ruhunu gösterip hamamı tekrar ekonomiye kazandırması anlaşılır olsa gerek.   Yan yana dizilmiş derme çatma köfteci ve ciğerci dükkânları hamamın iç duvarlarını yıkıp sıcaklığa doğru genişleyerek kendilerine yer açıyorlar ama hamamın yıkık kubbesi bile hâlâ onarılmış değil.  


Eski yapılara yeni işlevler düşünülürken, hamamı ciğerciye çevirmenin ötesine geçen örnekler de var: Bir balık hali olarak Sokollu Mehmet Paşa camisi.   Azapkapı 'da, hemen deniz kıyısında inşa edilmiş olan cami yerden yükseltilerek alt kattaki mahzeni muhtemelen dükkân olarak kullanılmıştı.   Alt katına mahzen yapılmış caminin üstünden de yıllar sonra Unkapanı köprüsü geçirildi ve camiye yeni bir bakış açısı kazandırıldı! Birinci Dünya Savaşı öncesinde başlayan onarımı, savaş nedeniyle yarım kalınca yıllarca harabe olarak durdu.   194O 'lı yılların başında onarılarak ibadete tekrar açıldı.   Aynı dönemlerde caminin altındaki hacmin ne olarak kullanılacağı da tartışılmış gözüküyor.   Gazetelerdeki haberlerden pek rağbet gören bir teklifin de caminin alt katının balık hali yapılması olduğunu biliyoruz.  


TARİHÎ YAPILARIN YENİDEN işlevsellik kazanması elbette sadece Sinan 'ın mimarlık mirası için değil, tüm mimarlık mirası için sürekli tartışılan çok yönlü bir konu.   Örnekleri ve uygulamaları günümüzden hayli eskilere götürebiliriz.   Üsküdar 'daki Atik Valide külliyesi hem süre hem de büyüklük olarak sınırları geniş bir örnek.   Kapladığı alan bakımından İstanbul 'un en büyük külliyelerinden.   18.   yüzyıla kadar bu yapıların işlevlerini koruduklarını biliyoruz.   İnşasının hemen ardından, cemaate yeterli gelmediği için genişletilen camisi dışında önemli bir değişiklik yok.   Külliyedeki yapıların mimarisinin bu döneme kadar önemli ve sarsıcı darbeler almadıkları anlaşılıyor.   Ancak Osmanlı ordusu için yeni bir dönemi işaret eden Nizamıcedidin kurulmasıyla beraber, yeni bir dönem başlar.   Atik Valide darüşşifası ve imareti bu yeni ocağın süvari askerlerine kışla hâline getirildi.   Bir müddet sonra ocak kaldırılsa da, önce Sekbanı Cihadiye birliği ve ardından asakiri nizamiye süvarisi tarafından kullanılan imaret ve darüşşifa askerî kariyerlerine devam ettiler.   Bu süreçte yeni işlevlere bağlı olarak gerçekleşen değişiklikleri tahmin etmek güç, zira yapının dönüşümü ilerleyen yıllarda da hız kesmeden devam etti.  


1865 YILINDA YAPI herhalde başına gelenlere ve geleceklere nazire olarak akıl hastanesine çevrildi ve 1927 'ye kadar bu işlevini korudu.   1935 'te Gümrük ve Tekel Bakanlığı bu yapıyı alınca, imaret ve darüşşifa bu kez yaprak tütün bakım atölyesi yapıldı.   Külliyenin imaret dışındaki yapıları 1976 'da zarar verici işlevlerden kurtulduysa da, imaret hapishaneye dönüştürüldü ve yıllarca bu amaçla kullanıldı.   Hapishane olarak kullanılırken yapılan değişiklikler sayesinde iyice tanınmaz hâline gelip metamorfozunu tamamladı.   Artık gözetleme kulelerine kadar tamam, eksiksiz bir hapishane.  Sinan da hassa mimarbaşılığı süresince pek çok kez kendinden önceki dönemlerden kalan tarihî yapıları onarmış hatta yeni işlevlerle değerlendirmişti.   Bugün Cerrahpaşa semti sınırları içinde kalmış olan, adı bilinmeyen küçük bir Bizans kilisesi, Sinan tarafından yeni yaptığı bir külliyenin içinde yeniden değerlendirilmişti.   Hadım İbrahim Paşanın yaptırdığı bu külliyede, Sinan kiliseyi mescide dönüştürmüş, etrafına da bu tarihî esere saygılı ve ölçülü yaklaşan bir medrese yapmıştı.   Ne yazık ki, Osmanlı mimarlığının bu Bizans kilisesi ile kurduğu anlamlı ilişki günümüze taşınamadı.   Esekapı mescidi adını alan yapı 1894 'teki depremden beri bir harabe halindeydi.   Artık Cerrahpaşa hastanesi yanındaki adli tıp binasının bahçesinde toprak olmayı bekliyor.  


Bu hazin öykülere bakarak Sinan 'ın mimarlık mirasının Türkiye 'de durumunun umut edilenden çok uzakta olduğunu görebiliyoruz.   Ancak, son yıllarda tek tük de olsa görülen iyi örnekler ve bunların izinden giden son dönemde 2010 Avrupa Kültür Başkenti hedefi nedeniyle sayıları artan duyarlı onarımlar,olumlu sonuçlar ve umut veriyor.   Belki bundan da önemlisi bu konuda toplumda gözle görülür biçimde artan duyarlılık.   Zaten tarihî yapıların da ihtiyacı kazma ve kürekten çok duyarlı eller değil mi?

27 Ekim 2021 Çarşamba

Mimar Sinan Kimdir? Kısaca Hayatı, Çıraklık, Kalfalık Ve Ustalık Eserleri




Mimar Sinan Kimdir?

Mimar Sinan Türk mimarlık tarihindeki en büyük mimarlarından biri olan kendisine Koca Sinan’da denilmektedir. Kayserinin Ağırnas Kasabasında 1490 senesinde doğmuştur. Osmanlı Devletinde Ermeni, Rum, Bulgar, Macar gibi farklı kökenlere sahip olan çok sayıda kişi çocukluğunda devşirme yöntemi ile eğitilir ve ardından devlette önemli olan memurluk görevlerine dahi getirilirlerdi. Devlet görevlerinde devşirmelere Türklerden daha fazla görev verilmekteydi. Bunun sebebi ise devşirmelerin akrabalarını kayırarak farklı görevlere getiremeyecekleriydi. Mimar Sinan’da devşirme olan bir çocuktu ve kendisi isteyerek 21 ya da 22 yaşında devşirilmiş ve İstanbul’da acemi ocağına alınmıştır.

Mimar Sinan Hayatı

Yavuz Sultan Selim dönemindeyken devşirme biri olarak İstanbul’a getirilmiştir. Dinamik, genç ve zeki olması nedeni ile seçkin kişiler arasındadır. Mimar Sinan saraya verilen çocuklar arasında mimarlığa özenmiş ve vatanında bahçeler ve bağlarda suyolu yapıp kemerler oluşturmak istedi.

Devrindeki en iyi ustaların elinde türbe, çeşme ve han inşalarında çalışmıştır. Ayrıca Mısır ve Çaldıran seferlerine katılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında yeniçeri olmuş ve Rodos ile Belgrad savaşlarında atlı sekban olmuştur. Mohaç Meydan Muharebesinin ardından zenberekçibaşılığına kadar yükselmiştir.

Çok fazla savaşa katılmış olan Mimar Sinan Moldovya seferindeyken Prut nehrinin üzerine on üç günde kurmuş olduğu köprüyle Kanuni’nin takdirini kazanmıştır. Katılmış olduğu seferlerde de balkanlar, Viyana, İran, Irak, Mısır, Suriye ve Güney Avrupa gibi birçok yerde mimariyi incelemiştir.

Mimar Sinan mimarbaşı olmadan önce Halep’te bulunan Hüsreviye Külliyesi, İstanbul’da Haseki Külliyesi ve Gebze’de Çoban Mustafa Paşa Külliyesi en dikkat çeken eserleridir.

Mimarbaşı olduktan daha sonra ise Şehzadebaşı Camii ve Külliyesi, Süleymaniye ve Selimiye Camileri en dikkat çekici olan yapılardır. Süleymaniye Camisi İstanbul’daki en güzel eseridir. Fakat Mimar Sinan’ın en güzel olan eseri ve ustalık eseri ise Selimiye Camisidir. 84 cami, 57 medrese, 53 mescit, 48 hamam, 8 köprü, 3 darüşşifa, 20 kervansaray, 17 imaret, 8 mahzen, 35 saray, 22 türbe, 7 darülkurrave 5 su yolu kemeri olmak üzere 364 eseri bulunmaktadır.


13 Kasım 2019 Çarşamba

OSMANLI TARİHİ KRONOLOJİSİ 1299-1924


1299-1300

Osmanlı tarihinin başlaması

1299

İlk müzik olayı (Selçuklu sultanınca Osman Bey'e Beylik alameti olarak gönderilen tabl-u alem (davul ve sancak)

1302

Osman Gazi'nin Koyunhisarı Zaferi

1302

III. Alaeddin Keykubad'ın ölümü

1312

Mevlevilik tarikatını kuran Sultan Veled'in ölümü

1317

Gülşehri'nin, kendisinden sonraki tercümelere öncülük eden Mantıku't-tayr'ı Ferideddin el-Attar'ın aynı adlı eserini tercüme etmesi

1320

Türk edebiyatında bilinen ilk divana sahip Yunus Emre'nin ölümü

1324

Orhan Gazi'nin tahta geçişi

1326

Bursa'nın fethi

1330

Aşık Paşa'nın Garib-name'yi telif tarihi

1331

İznik'in fethi

1331

İlk Osmanlı medresesinin İznik'te Orhan Gazi tarafından kurulması

1334

Karesi Beyliği'nin ilhakı

1337

Kocaeli bölgesinin alınışı

1346

Orhan Gazi'nin Kantakuzenos'un kızı ile evliliği ve Bizans ile ittifakı

1349-1352

Bizans'a yardım için Süleyman Paşa'nın Rumeli'ye geçişi ve Çimpi Kalesinin üs olarak alınışı

1350

Davud B. Mahmud el-Kayseri'nin ölümü

1352

Osmanlılar'ın Cenevizliler'e Osmanlı topraklarında serbest ticaret yapma imtiyazı vermeleri

1354

Gelibolu'nun fethi

1361

İlk müzikli spor gösterisi (Edirne Kırkpınar yağlı güreşleri)

1362

Orhan Gazi'nin vefatı ve I. Murat'ın tahta çıkışı

1362

Kadıaskerliğin teşkili

1363

Pençik Kanununun çıkışı

1366

Gelibolu'nun elden çıkışı

1371

Çirmen Zaferi

1376

Bulgar Krallığı'nın Osmanlı hakimiyetini kabulü

1377

Gelibolu'nun Osmanlılar'a iadesi

1385-1386

Niş ve Sofya'nın alınışı

1388

Ploşnik bozgunu ve Balkan ittifakının teşekkülü

1389

I. Kosova Zaferi

1389

I. Murat'ın şehadeti, Yıldırım Bayezid'in tahta cülusu

1390

Aydın-Saruhan-Germiyan-Menteşe beyliklerinin ilhakı

1390

Karaman Seferi, Konya'nın muhasarası

1390

Gelibolu tersanesi'nin inşası

1391

İstanbul'un ilk muhasarası

1393

Mahkeme Rüsumunun ilk ihdası

1396

Niğbolu Zaferi

1397-1398

Akçay Zaferi ve Karaman ülkesinin Osmanlı hakimiyetini kabulü

1398

Kadı Burhaneddin'in ölümü.

1398

Karadeniz beyliklerinin ilhakı

1400

İlk musiki nazariyatı eseri (Kırşehirli Yusuf B. Nizameddin'in Kitabu'l Edvar'ı)

1400

Bursa'da I. Bayezid tarafından Ulu Cami'nin yaptırılması; İlk Osmanlı Darü'ş-şifa'sının Yıldırım Bayezid tarafından inşa edilmesi

1402

Ankara bozgunu ve Yıldırım Bayezid'in esareti

1402-1413

Fetret Devri, iç karışıklıklar

1409

Süleyman Çelebi tarafından Türk Edebiyatı'nda ilk mevlid örneği olan Vesiletü'n-Necat adlı eserin yazılışı; İlk besteli dini eser (Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i)

1411

Çelebi Mehmed'in tahta çıkışı

1413

I. Mehmed'in duruma hakim olup devleti yeniden kuruşu

1413

(Celaleddin Hızır) Hacı Paşa'nın ölümü

1416

Osmanlı-Venedik Deniz Muhaberesi ve Sulhü, Şeyh Bedreddin isyanı

1416

Macar Seferi

1417

Avlonya'nın fethi

1418

Makam teriminin ilk kullanılışı (A. Meragi'nin Makasıdu'l-elhan'ında)

1418-1420

Samsun bölgesinin zaptı

1419-1424

Bursa'da Hacı İvaz'a I. Mehmed tarafından Yeşil Külliye'nin yaptırılması

1421

Çelebi Mehmed'in ölümü ve II. Murad'ın cülusu

1421-1451

İlk resmi musiki çevresi (II. Murad Sarayı)

1422

Mustafa Çelebi'nin (Düzme) bertarafı

1425

Molla Fenarı'nın ilk Şeyhülislam olarak tayini

1425-1426

İzmir Beyi Cüneyd'in idamı

1425-1426

Teke Beyliği'nin intikali

1427-1428

Germiyan Beyliği'nin intikali

1429

Manyasoğlu Murad tarafından Türk edebiyatında Seyf Serayi'den sonra Anadolu Türk edebiyatı sahasında ilk Gülistan tercümesinin yapılışı

1429

Şeyh Hamdullah'ın Amasya'da doğuşu

1430

İlk iki Türkçe musiki kitabı (Hızır B. Abdullah'ın Edvar'ı ve Bedr-ı Dilşad'ın Muradname'sindeki musiki bölümü)

1430

Selanik'in fethi

1430-1431

Şemsüddin Muhammed B. Hamza el-Fenari'nin ölümü

1431-1432

Kadızade, Salahaddin Musa b. el-Kadi Mahmud el-Bursavi el-Rumi'nin ölümü

1432

Fatih Sultan Mehmed'in doğumu

1434

Edirne'de II. Murad tarafından Muradiye Camii'nin yaptırılması

1436

Muiniddin B. Mustafa tarafından II. Murad'ın isteğiyle ilk Mesnevi tercümesi olan Mesnevi-i Muradiyye adlı eserin yazılışı

1437

Ömer bin Mezid tarafından ilk nazire mecmuasının derlenişi

1439

Semendire'nin alınışı

1440

Osmanlı musiki çalgıları üzerine ilk notlar (Ahmedoğlu Şükrullah)

1440

Başarısız Belgrad kuşatması

1444

Segedin Sulhü

1444

II. Murat'ın tahttan çekilişi, II. Mehmed'in cülusu ve Varna zaferi

1445

II. Mehmed'in tahttan çekilişi ve II. Murad'ın ikinci defa cülusu

1447

Edirne'de II. Murad tarafından Üç Şerefeli Camii'nin yaptırılması

1448

II. Kosova Zaferi

1451

II. Murad'ın ölümü ve II. Mehmed'in ikinci defa cülusu

1451-1512

Geçiş devri. Fatih Sultan Mehmed ve II. Bayezid devri

1453

İstanbul'un fethi

1453

Ayasofya'nın camiye çevrilmesi

1454

İlk Devlet Musiki Okulu (Enderun'un müzik bölümü)

1458-1460

Mora'nın ele geçirilişi

1461

Trabzon Rum İmparatorluğu'nun sonu

1461

Candaroğulları'nın ilhakı

1463

Osmanlı-Venedik Savaşı'nın başlaması

1463-1470

İstanbul'da Fatih Külliyesi'nin inşaası

1466

II. Mehmed'in Arnavut seferi

1468

Karamanoğulları'nın sonu

1468

II. Mehmed tarafından İstanbul'da Topkapı Sarayı'nın tesisi

1469

Ahmed Karahisarı'nın Afyonkarahisar'da doğuşu

1470

Eğriboz'un alınışı

1471

Fatih Külliyesinin açılışı

1472

Topkapı Sarayının inşası

1473

Otlukbeli Zaferi : Osmanlı Akkoyunlu mücadelesi

1474

Ali Kuşçu'nun ölümü

1475

Kırım'ın Osmanlı tabiiyetine girişi

1476

Boğdan seferi ve zaferi

1478

Fatih tarafından ilk altın paranın darbettirilmesi

1478

Şerafeddin Sabuncuoğlu'nun ölümü

1479

Osmanlı-Venedik Sulhü ile Fatih'in Venedikliler'e Trabzon ve Kefe'de ticaret yapma hakkı tanıyan ahidname vermesi

1480

Otranto'ya çıkış ve başarısız Rodos kuşatması

1480

Kadıaskerliğin Rumeli ve Anadolu olarak ikiye ayrılması

1481

II. Mehmed'in vefatı ve II. Bayezid'in tahta çıkışı

1481

100 dirhem gümüşten 400 akçe kesilmesi

1481

Şeyh Hamdullah'ın İstanbul'a gelişi

1482

Cem Sultan'ın mağlubiyeti, Rodos'a ilticası

1483

Morova Seferi ve Hersek'in ilhakı

1484

Boğdan Seferi

1484

Kili ve Akkirman'ın fethi

1484-1488

Edirne'de Hayreddin'in II. Bayezid'in Külliyesi'ni inşası

1485

Osmanlı-Memlük mücadelesinin başlaması

1485

Şeyh Hamdullah'ın aklam-ı sitte'de kendi üslubunu buluşu

1486

Musiki ile tedavi yapan ilk devlet hastanesi (Edirne, II. Bayezid Külliyesi Şifahanesi)

1488

Hocazade, Muslihiddin Mustafa B. Yusuf B. Salih el-Bursavi'nin ölümü

1488

Sultan II. Bayezid tarafından Edirne'de Bayezid Darü'ş-şifası'nın yapımı

1489

Memlüklere karşı toprak kaybı

1491

Osmanlı-Memlük Barışı

1492

Macar Seferi

1492

İspanya'dan çıkarılan Yahudiler'in de Osmanlı Devleti'nin himayesine girmesi

1494

Nakibüleşraflığın yeniden ve devamlı olarak teşkili

1494

Çin bulutu motifinin tezhib'de ilk kullanılışı

1495

Macarlarla mütareke, Cem Sultan'ın ölümü, Şehzade Süleyman'ın doğumu

1497

İlk Rus elçisinin İstanbul'a gelişi

1498

Lehistan Seferleri

1499

Venedik Harbi

1499

İnebahtı'nın alınışı

1499

Preveze baskını

15??

İlk mevlevi ayinleri (Pençgah, Dügah ve Hüseyni makamlarında üç beste-i kadim)

1500

Modon, Navarin ve Koron'un alınışı

1500-1505

İstanbul'da Yakub Şah B. Sultan Şah'ın II. Bayezid'in Külliyesi'ni inşası

1502

Venedikle sulh

1503

Anadolu sahasında ilk hamse sahibi Akşemseddinzade Hamdullah Hamdi'nin ölümü

1505

Bayezid Külliyesi'nin açılışı

1509

İstanbul'da kıyamet-ı suğra (küçük kıyamet) zelzelesi

1511

Şahkulu Baba Tekeli isyanı, Şehzade Selim Hareketi

1512

II. Bayezid'in tahttan çekilişi, I. Selim'in cülusu

1512

Anadolu Türk edebiyatında ilk Şehrengiz örneğini yazan Mesihi'nin ölümü; Selim döneminden I. Ahmed dönemine kadar olan dönemi ihtiva eden devre.

1514

Çaldıran Zaferi, Tebriz'e giriş

1514

Şahkulu'nun Yavuz Sultan Selim'in Tebriz'i işgaliyle Amasya'ya sürgün gönderilişi

1514

Çaldıran Zaferi, Tebriz'e giriş
1516

Mısır Seferi ve Mercidabık Zaferi

1517

Ridaniye Zaferi ve Kahire'ye giriş

1517

Haremeyn'in himaye altına alınması

1517

Haliç'te tersane yapımının tamamlanması

1517

Piri Reis'in Mısır'da Sultan Selim'e ilk dünya haritasını sunması

1519

Celali isyanı

1519

Cezayir'in iltihakı

1520

I. Selim'in vefatı, I. Süleyman'ın cülusu

1520

Şeyh Hamdullah'ın İstanbul'da vefatı; Şahkulu'nun İstabul'a gelip Ehl-i Hiref teşkilatına girişi; Hattat Şeyh Hamdullah'ın vefatı

1520-1550

Şahkulu'nun nakkaşhanede faaliyet göstermesi

1521

Belgrad'ın fethi

1521

Piri Reis'in Kitab-ı Bahriye adındaki eserini hazırlaması

1522

Kanuni Sultan Süleyman'ın validesi, Yavuz Sultan Selim'in eşi Ayşe Hafsa Sultan tarafından Manisa'da bimaristan inşa edilmesi

1522

Rodos adasının ilhakı

1524

Mısır'da Hain Ahmed Paşa isyanı

1524

Ahi Çelebi, Ahmed (Mehmed) Çelebi B. Kemal el-Tebrizi'nin ölümü

1525

Yeniçeri isyanı

1525

İlk Fransız elçisi İstanbul'da

1525

Şeyhülislam Zembili Ali Efendi'nin ölümü

1525

Mirim Çelebi, Mahmud B. Muhammed B. Muhammed B. Musa Kadızade'nin ölümü

1526

Mohaç Zaferi

1526

Ahmed Karahisari'nin İstanbul'da vefatı

1527

Bosna'nın fethi'nin tamamlanması

1528

Piri Reis'in Kanuni Sultan Süleyman'a ikinci dünya haritasını takdim etmesi

1528

Nizameddin Abdülali B. Muhammed B. Hüseyin el-Bircendi'nin ölümü

1529

Viyana kuşatması, Budin'in istirdadı, Barbaros'un Marsilya'ya çıkması

1530-1540

Divan-ı Selimi'nin yazılması

1530-1560

Nasuh'un tarihçi, hattat ve ressam olarak faaliyet göstermesi

1530-1588

Sinan'ın imparatorluğun baş mimarı olarak faaliyet göstermesi

1532

Alaman Seferi

1533-1534

Barbaros'un Osmanlı hizmetine girişi ve Cezayir beylerbeyliğine tayini

1534

Irakeyn seferinin açılışı, Tebriz'e ikinci defa giriş ve Bağdat'ın alınışı

1534

Şeyhülislam İbn-i Kemal'in ölümü

1536

Fransızlara kendi bayrakları ile Osmanlı limanlarında ticaret hakkı veren ahidname verilmesi

1536

Veziriazam İbrahim Paşa'nın idamı

1537

Körsof - Avlonya seferi

1538

Preveze Zaferi

1538

Hadım Süleyman Paşa'nın Hint Seferi

1540

Venedik ahidnamesindeki Karadeniz'de ticaret imtiyazının kaldırılması

1540-1560

Kara Memi'nin nakkaşhanede faaliyet göstermesi

1541

Budin'in kati olarak ilhakı ve beylerbeyiği olması

1543

Estergon'un ve İstolni Belgrad'ın fethi

1543

Batı musikisiyle ilk resmi temas (I. François'nın Kanuni'ye gönderdiği saray orkestrası)

1547

Osmanlı-Habsburg Sulhü

1547

Avusturyalılar'a Osmanlı topraklarında emn ü aman üzere ticaret yapma hakkının tanınması

1547

San'a'nın fethi

1548

İkinci İran seferi

1550

Süleymaniye Külliyesi'nin inşaası

1551

Trablusgarb'ın fethi

1552

Piri Reis'in Portekizlilere karşı seferi

1553

Piri Reis'in ölümü

1553-1554

Turgud Reis'in Akdeniz seferi

1553-1554

Nahcıvan Seferi

1555

İlk Osmanlı-İran antlaşması : Amasya Müsalahası

1556

Şankulu'nun vefatı; Kara Memi'nin saray nakkaşhanesine Sernakkaş oluşu; Hattat Ahmed Karahisari'nin vefatı

1557

Dokuzuncu Akdeniz seferi, Fas'ın fethi

1557

Süleymaniye külliyesinin açılışı

1558

Şakayık-ı Nu'maniye telifi

1558

Arifi'nin Süleyman-name'sinin tamamlanması

1559

Şehzade Bayezid ile Selim'in Konya Savaşı ve Bayezid'in yenilerek İran'a sığınması

1560

Cerbe'nin alınışı

1560-1600

Osman'ın Nakkaşhanede faaliyet göstermesi

1561

Taşköprüzade'nin ölümü

1562

Osmanlı-Habsburg Sulhü

1563

Seydi Ali Reis, Ali B. Hüseyin el-Katibi'nin ölümü

1565

Başarısız Malta kuşatması

1565

100 dirhem gümüşten 450 akçe kesilmesi

1566

Kanuni Sultan Süleyman'ın son seferi : Sigetvar ve Sultanın vefatı, II. Selim'in cülusu

1567

Yemen isyanı

1568

Davud el-Antaki'nin Tezkire adlı eserini telif etmesi

1569

Astarhan seferi

1569

Kaptan Kurdıoğlu Hızır Beyin Sumatra seferi

1569-1595

Lokman'ın şehnameci olarak vazife görmesi

1571

Kıbrıs fethinin ikmali

1571

İnebahtı hezimeti

1571

Mustafa B. Ali el-Muvakkit'in ölümü; Takiyyüddin'in müneccimbaşılığa tayin edilmesi

1574

Buğday Zaferi

1574

Tunus'un fethi

1574

Selimiye'nin açılışı

1574

II. Selim'in vefatı ve III. Murad'ın cülusu

1575

Münşeat'üs-Selatın'in III. Murad'a takdimi

1575

Edirne'de Sinan eliyle II. Selim için Selimiye Camii'nin inşası

1577

Takiyüddin'in gözlemlerine 1577'de de kısmen tamamlanan Daru'r-Rasadü'l-Cedid'de (İstanbul Rasathanesi) devam etmesi

1578

Osmanlı-İran Savaşı'nın başlaması

1578

Fas'ta el-Kasrü'l-kebir Zaferi

1578

Kafkaslarda hareket

1580

İlk İngiliz ahidnamesinin verilişi

22 Ocak 1580

İstanbul Rasadhanesi'nin yıktırılması

18 Kasım 1583

Cizvitlerin Galata'daki Saint Benoit Kilisesi'ne yerleşerek burada St. Benoit mektebini açmaları

1583

Meşale Zaferi

1584-1588

Lokman'ın iki ciltlik Hüner-name'sinin tamamlanması

1585

Tebriz'in alınışı

1585

Takiyüddin el-Rasıd'ın ölümü

1586

İlk Sikke tashihi

1587

Gürcistan harekatı

1588

Gence seferi

1588

Resm-i tashih-i sikke konulması

1588-1606

Bosnalı Mehmed'in saraydaki kuyumcuların (zergeran bölüğünün) başı olarak vazife görmesi

1589

İkinci sikke tashihi

1590

Osmanlı-İran Antlaşması

1590

Yeniçerilerin et ihtiyaçlarını karşılamak üzere gümrük resmine "zarar-ı kassabiye" adıyla %1 oranında ilave yapılması

1593

Osmanlı-Habsburg Savaşları

1595

Estergon'un düşüşü

1595

III.Murad'ın vefatı, III. Mehmed'in cülusu

1596

Eğri Kalesi'nin alınışı ve Haçova Zaferi

1598-1663

Davud ve Mehmed Ağalar tarafından İstanbul'da valide sultanlar için Yeni Camii'nin inşası

1599

Osmanlı sarayında ilk Batı müziği aleti (Elizabeth I.'in IV. Mehmed'e gönderdiği org); Davud el-Antaki'nin ölümü

1600

Sikke tashihi

1601

Kanije Zaferi

1601

İngiliz tüccarının ödeyeceği gümrük resminin %3'e indirileceğinin ahidnameye derci

1603

Osmanı-İran Savaşı'nın başlaması

1603

III. Mehmed'in vefatı, I. Ahmed'in cülusu

1603-1703

I. Ahmed döneminden III. Ahmed dönemine kadar olan dönemi ihtiva eden devre

1607

Asi Canbolatoğlu ve Maanoğlu'nun Oruç ovasında bozguna uğratılması

1609-1610

Celali tenkili için Kuyucu Murad Paşa Anadolu'da

1612

Osmanlı-İran Antlaşması

1612

Hollandalılara ahidname verilmesi

1613

Ömer B. Ahmed el-Ma'I el-Çulli'nin ölümü

1614

Ali B. Veli B. Hamza el-Mağribi'nin ölümü

1615

İran Savaşı'nın yeniden başlaması

1615

Revan Seferi

1617

I. Mustafa'nın cülusu

1617

İstanbul'da Mehmed Ağa tarafından Sultan Ahmed Camii'nin inşası

1618

I. Mustafa'nın hal'I ve II. Osman'ın cülusu

1618

Sikke tashihi

1621

II. Osman'ın Lehistan seferine çıkışı (Hotin seferi)

1622

II. Osman'ın katli ve I. Mustafa'nın yeniden tahta çıkışı

1623

I. Mustafa'nın tahttan indirilip IV. Murad'ın cülusu

1624

Sikke tashihi

1629

Cizvitler tarafından, 1629'da İstanbul'da "Saint Georges" Fransız okulu ile yine "St. Louis Dil Oğlanlar Mektebi"nin kurulması

1634

İlk Şeyhülislam katli (Ahizade Hüseyin Efendi)

1635

IV. Murad'ın Revan seferine çıkışı

1638

Bağdat Seferi ve Bağdat'ın alınışı

1638

Hekimbaşı Emir Çelebi'nin ölümü

1639

Osmanlı-İran sulhü : Kasrışirin Antlaşması

1640

IV. Murad'ın ölümü, İbrahim'in tahta çıkışı, sikke tashihi

1642

Hafız Osman'ın İstanbul'da doğuşu

1642-1698

Hattat Hafız Osman

1645

Girit seferinin açılışı, Hanya'nın alınışı

1648

İbrahim'in hal'ı, IV. Mehmed'in cülusu

1648

Kandiye kuşatması

1650

Osmanlı musikisi eserlerinin ilk notalı tesbiti (Ali Ufki'nin eseri)

1656

Çanakkale Boğazı'nın Venedik ablukası altına alınması

1656

Çınar Vak'ası

1656

Köprülüler devrinin başlaması

1658

Katip Çelebi'nin ölümü

1660

Varad Kalesi'nin alınışı

1663

Uyvar seferi, Uyvar'ın fethi

1664

St. Gotthard bozgunu ve Vasvar Antlaşması

1666

Türk Divan edebiyatında sebk-ı Hindi'nin öncülerinden Naili'nin ölümü

1669

Kandiye'nin alınışı, Girit'in tamamıyla Osmanlı hakimiyetine girişi

1670

Hekimbaşı Salih B. Nasrullah B. Sellüm'ün ölümü

1672

Lehistan seferi, Kamaniçe'nin alınışı

1672

Bucaş Antlaşması

1673

Fransız tüccarının ödediği gümrük resminin %3'e indirilmesi

1676

Osmanlı-Lehistan sulhü : Zorawna Antlaşması

1678

Ukrayna'da Çehrin seferi

1678

Hafız Osman'ın kendi üslubunu gerçekleştirmesi

1680

Mehter etkisinde ilk Batı müziği eseri (N. A. Strungk'un Esther operası)

1682

Osmanlı-Rus Antlaşması

1682

Seyahatname'nin yazarı Evliya Çelebi'nin ölümü

1683

II. Viyana kuşatması ve büyük bozgun

1683

Ebu Abdullah Muhammed b. Süleyman el-Fasi b. Tahir; el-Rıdvani'nin ölümü

1685

Uyvar'ın elden çıkışı

1685

Saraydaki altın ve gümüşten sikke basımı

1686

Budin'in düşüşü

1687

IV. Mehmed'in tahttan indirilmesi, II. Süleyman'ın cülusu

1687

Eğri kalesinin düşüşü

1687

Bir akçe itibarı değerli "mankur" un piyasaya çıkarılması

1688

Belgrad'ın elden çıkışı

1690

Kanije kalesinin düşüşü

1690

Belgrad'ın geri alınışı

1690

Fransızların Mısır'da ödediği gümrük resminin %3 olarak tesbiti

1691

Ebu Bekr Behram b. Abdullah el-Dımaski'nin ölümü

1691

II. Ahmed'in tahta çıkışı

1691

Salankamen bozgunu

1691

Enflasyonu körüklediği için mankur darbının yasaklanması

1695

II. Ahmed'in ölümü

1695

II. Mustafa'nın cülusu, Malikane sisteminin uygulanmaya başlanması

1697

Zenta bozgunu

1698

Şehremini Baruthanesi yangını

1698

Hafız Osman'ın İstanbul'da vefatı

1699

Karlofça Antlaşmasının imzalanması

1700

Ruslar'la İstanbul Antlaşması'nın imzalanması

1702

İskender Çelebi Bahçesi'ndeki (bugünkü Ataköy) yeni baruthanenin faaliyete geçmesi

1702

Müneccimbaşı Ahmed Dede b. Lütfullah'ın ölümü

1702

İstanbul çuka imalathanesinin faaliyetinin durdurulması

1703

Edirne Vak'ası

1703

III. Ahmed'in tahta çıkışı

1703

"Tuğralı" altın paranın piyasaya çıkarılması

1708

İstanbul'da Selanikli ustaların çalıştığı çuka imalathanesinin kurulması

1709

Tersane içinde bir "lengerhane" yapımı

1711

Prut Zaferi ve Barışı

1711

Rıdvan b. Abdullah el-Razzaz el-Feleke'nin ölümü

1713

"Zincir" altının çıkarılması

1715

Venedik'e savaş açılması ve Mora Seferi

1716

Osmanlı-Avusturya Savaşı, Varadin bozgunu, Temaşvar'ın elden çıkışı

1716

"Fındık" altınının piyasaya çıkarılması

1718

Pasarofça Antlaşması

1718

Valilerin sefer masraflarını karşılamak üzere "imdadiyye-i seferiyye" toplamalarının kabulü

1718-1730

İlk bestekarlar antolojisi (Şeyhülislam Es'ad Efendi'nin Nevşehirli İbrahim Paşa'ya sunduğu Atrabu'l Asar'ı)

1720

İstanbul'da devlet tarafından bir ipekli imalathanesinin kurulması

1720

Batıya hediye gönderilen ilk mehter takımı (III. Ahmed tarafından Lehistan'a)

1720

III. Ahmed için tasvirleri Levni tarafından yapılan Surname-i Vehbi

1721

Çelebi Mehmed Efendi'nin sefaret vazifesiyle Fransa'ya gidişi

1723

İran seferinin üç cepheli olarak açılışı

1724-1725

Azerbaycan harekatı, Tebriz ve Cence'nin alınışı

1726

İbrahim Müteferikka tarafından ilk Türk matbaasının kuruluşu

1727-1839

Türk matbaasının kuruluşu ve yeni unsurlar devresi

1729

"Zer-i mahbub" adıyla yeni bir altının piyasaya sürülmesi

1729

Cevheri'nin Lügat-ı Sıhah'ının Vankulu tarafından yapılan tercümesinin matbaada basılan ilk kitap olması

1730

Yanyalı Mehmed Esad b. Ali b. Osman'ın ölümü

1730

Patrona Halil isyanı, III. Ahmed'in hal'i, I. Mahmud'un cülusu

1732

Osmanlı-İran barışı

1733

İran Savaşı'nın hızlanması, Nadir Şah'ın başarıları

1733

Kefe Mukataası'nın İstanbul Mukataası Kalemi ile birleştirilmesi

1735

Bonneval Ahmed Paşa (Comte de Bonneval) nezaretinde Humbaracı Ocağı'nın kurulması

1736

Osmanlı-Avusturya-Rus Savaşları

1736

Abdullah b. Ebi Bekr b. Süleyman el-Maraşi'nin ölümü

1739

Belgrad Antlaşması

1739

Rus tüccarlarına Karadeniz hariç olmak üzere, Osmanlı suları ve topraklarında ticaret hakkı tanınması

1742

Ömer Şifai'nin ölümü

1743

Osmanlı-İran Savaşı'nın yeniden hızlanması

1745

Matbaanın kurucusu İbrahim Müteferrika'nın ölümü

1746

Osmanlı-İran barışı

1747

Humbaracıbaşı Bonneval Ahmed Paşa'nın ölümü

1748

Avlonya ve Eğriboz mukataalarının Bursa Mukataası Kalemi'ne katılması

1748-1755

İstanbul'da I. Mahmud ve III. Osman tarafından Nuruosmaniye Camii'nin inşa ettirilmesi

1751

Osmanlı musikisi üzerine Batıda yazılan ilk eser (Charles Fonton'un Essai…'si)

1754

I. Mahmud'un ölümü, III. Osman'ın cülusu

1757

III. Osman'ın ölümü, III. Mustafa'nın cülusu

1757-1758

Haremeyn mukataalarının satış ve iltizam işlerinin defterdar tarafından yürütülmeye başlanması

1758

Mustafa Rakım'ın Ünye'de doğuşu

1760 (1173)

Abbas Vesim Efendi b. Abdurrahman b. Abdullah'ın ölümü

1766

Haremeyn mukataalarının darphanece idare olunmaya başlanması

1768

Osmanlı-Rus Savaşı'nın başlaması

1770

Rus filosunun İngilizler'in yardımıyla Akdeniz'e girmesi

1770-1776

Fransız Subayı Baron de Tatt'un İstanbul'da bulunması

1771

Kırım'ın işgali

1772

Tersane yakınlarında Topçu Mektebi'nin kurulması

1773

Mühendishane-i Bahri-i Hümayun'un kuruluşu

1773-1774

Darphanenin Hazine-i Amire'nin yedeği vazifesini görmeye başlaması

1774

Avrupa tarzında teşkil edilmiş olan Sürat Topçuları Ocağı'nın kurulması; Bedreddin Hasan b. Burhaneddin İbrahim el-Ceberti'nin ölümü

1774

Sür'at Topçuları Ocağı'nın kurulması

21 Temmuz 1774

Küçük Kaynarca Antlaşması ve Ruslar'a Karadeniz'de seyrüsefer hakkı tanınması

29 Nisan 1775

Tersane ambarlarında bir odada "Hendese Odası" nın kurulması

1776

Mühendishane-i Bahri-i Hümayun'un açılışı; Boğdan Prensi Alexandır İspilanti Bey'in Bükreş ve Yaş'ta Rum Ortodoks cemaatinde yeni tarz eğitimin ilk adımları atması; Hendese odasına nizam verilmesi

10 Mart 1779

Aynalıkavak Tenkihnamesi

1780

Mehmed Esad Yesari'nin ta'lik hattında Osmanlı üslubunu buluşu

1781

Hendese odasının Mühandishane olarak isimlendirilmesi

1783

Rusya'nın Kırım'ı ilhakı

1784

Avusturyalılar'a Karadeniz'de seyrüsefer hakkı verilmesi

1784

Fransız Lafitte-Clave ve Monnier'in Tersane'deki mühendishanede istihkam dersleri vermeleri

8 Ocak 1784

Osmanlı Devleti'nin Rusya'nın Kırım'ı ilhakını bir "sened" ile resmen tanıması

1787-1788

İstanbul'da bulunan Fransız uzmanların ve subayların tamamen ülkelerine dönmeleri

17 Ağustos 1787

Osmanlı-Rus Savaşı'nın ilanı

9 Şubat 1788

Rusya'nın müttefiki sıfatıyla Avusturya'nın da savaşa girmesi

1789

Kıymetli maden işlenmesinin yasaklanması ve neticesiz dış istikraz teşebbüsü

Ocak 1789

Özi Kalesi'nin Ruslar tarafından zaptı

7 Mayıs 1789

I. Abdülhamid'in ölümü ve III. Selim'in tahta çıkması

11 Temmuz 1789

Osmanlı-İsveç ittifakı

1790

İlk resmi Ermeni mektebinin Kumkapı'da açılması; Gelenbevi, İsmail b. Mustafa b. Mahmud'un ölümü

31 Ocak 1790

Osmanlı-Prusya ittifakı

27 Temmuz 1790

Avusturya'nın Prusya tarafından barışa zorlanması. Reichenbach Konvansiyonu

18 Eylül 1790

Yergöğü Mütarekesi

Ekim - Kasım 1790

Kili ve İsmail kalelerinin Rusya tarafından zaptı

1791-1799

Mevlevi ayininde piyano (!) (Galata Mevlevihanesi, Şeyh Galib/III. Selim zamanı)

4 Ağustos 1791

Avusturya ve Osmanlı Devleti arasındaki son savaşın bitirilmesi. Ziştovi Antlaşması

11 Ağustos 1791

Rus Savaşı'nın sonu. Kalas Mütarekesi

1792

Nizam-ı Cedid hareketinin başlaması

1792

III. Selim devrinde 100'lük guruş basılması

10 Ocak 1792

Kırım'ın Rusya'ya bırakılması

10 Ocak 1792

Yaş Antlaşması

1793

Daimi elçiliklerin ıslahı ve Londra, Paris ve Viyana'da daimi elçilik ihdası

1793

Nizam-ı Cedid Ordusu'nun Kuruluşu

1793

Hasköy'de Humbaracı ve Lağımcı Ocağı kışlasında Mühendishane-i Cedide'nin açılması; Fazıl Hüseyin'in III. Selim'in sarayında hazırladığı Huban-name ve Zenannamesi'nin resimli bir nüshası

1793

Zahire Nezareti'nin kurulması

1793-1794

Baruthane-i Amire'de İngiliz perdahı barut imaline başlanması

1794

Halkalı'da yapılan Azadlu Baruthanesi'nin faaliyete geçmesi

1795

Lehistan'ın Avrupa haritasından silinmesi

1795

Mühendishane-i Berr-i Hümayun'un açılışı; Kara Mühendishanesi binasının inşası; Osmanlı sarayında ilk yabancı bando (Napolyon'un III. Selim'e gönderdiği)

1795

Zahire Hazinesi'nin kurulması

1797

Mühendishane'de açılan Matbaanın faaliyete geçmesi

1797

Paris, Viyana ve Berlin'de daimi elçilikler ihdası

1797

Pazvandoğlu isyanı

1797

Rumeli'de dağlı eşkiya hareketleri ve isyanları

17 Eylül 1797

Venedik Devleti'nin ortadan kaldırılması

1798

Mehmed Es'ad Yesari'nin İstanbul'da vefatı

3 Ocak 1798

Fransa'ya karşı Osmanlı-Rus ittifakı

1 Temmuz 1798

Fransa'nın Mısır'a saldırması

3 Eylül 1798

Fransa'ya savaş ilanı

1799

Neticesiz dış istikraz teşebbüsü

5 Ocak 1799

Fransa'ya karşı İngiltere ile ittifak

Şubat 1799

Napolyon'un El-Ariş ve Gazze'yi ele geçirmesi

Mayıs 1799

Napolyon'un Akka'da Cezzar Ahmed Paşa tarafından mağlup edilmesi

Ağustos 1799

Napolyon'un Fransa'ya dönmesi, Mısır'ın işgalinin devamı

1800

Takvimlerin Jacques Cassini Zicine göre hazırlanmaya başlaması

Mart 1800

Rus ve Osmanlı kuvvetlerinin Yedi Ada Cumhuriyeti'ni kurmaları

1801

Kara Mühendishanesi hocalığına Hüseyin Rıfkı Tamani'nin getirilmesi; Gevrekzade Hafız Hasan Efendi'nin ölümü

Ağustos 1801

Mısır'ın tahliyesine dair mütareke

1802

Fransız ve İngiliz gemilerinin kendi bayrakları altında Karadeniz'e çıkmalarına müsaade edilmesi

1802

Avrupa ile ticaret yapan Osmanlı gayri müslim tüccarına Avrupa devletleri tüccarı statüsünün tanınmasıyla "Avrupa tüccarı" denilen sınıfın ortaya çıkması

25 Haziran 1802

Paris Antlaşması. Fransa ile barış

1803

"Ayvalık İkonomos Akademisi'nin kurulması; "Kuruçeşme Rum Mektebi (Helleno Philosophical School)"nin kurulması

Şubat 1804

Sırp isyanlarının başlaması

1805

Avrupa tarzında ilk hastane'nin Kasımpaşa'daki Tersane-I Amire'de açılması

1805

Osmanlı Devleti'nin Napolyon'un "İmparator" unvanını tanıması

1805

Tersane Hazinesi'nin kurulması

1805

Beykoz Çuka ve Kağıt Fabrikası'nın faaliyete geçmesi

Temmuz 1805

Mehmed Ali Paşa'nın Mısır'a vali olarak tayini

1806

Nizam-ı Cedid'in başarısızlığı ve gerilemesi. İkinci Edirne Vak'ası

1806

Osmanlı-Rus Savaşı

1806

III. Selim'in Mühendishan-i Berri-i Hümayun kanunnamesi

Ocak 1806

Tersane Tıbbiyesi'nin kurulması

Ekim 1806

Memleketeyn 'in Rusya tarafından işgal edilmesi

1807

Vehhabi isyanının had safhaya varması. Haccın engellenmesi

20 Şubat 1807

İngiltere'nin Rusya'nın yanında Osmanlı savaşına iştiraki ve İngiliz filosunun İstanbul önlerine gelmesi

Mart - Eylül 1807

İngiliz filosunun İskenderiye'ye saldırması ve Mehmed Ali tarafından mağlup edilmesi

25 Mayıs 1807

Nizam-ı Cedid'e karşı ayaklanma

29 Mayıs 1807

III. Selim'in tahttan indirilmesi ve Nizam-ı Cedid'in ilgası

29 Mayıs 1807 - 28 Temmuz 1808

IV. Mustafa devri. Siyasi istikrarsızlıklar ve darbeler

1808

Mustafa Rakım'ın celi sülüs ve tuğra'ya yeni üslubunu getirişi

28 Temmuz 1808

Alemdar Mustafa Paşa'nın müdahalesi, IV. Mustafa'nın tahttan indirilmesi, III. Selim'in katli, II. Mahmud'un tahta çıkması

28 Temmuz 1808 - 16 Kasım 1808

Alemdar'ın kısa süren sadareti

29 Eylül 1808

Sened-i İttifak : Devletin ayanlarla uzlaşması

15-16 Kasım 1808

Yeniçeri Ayaklanması : Alemdarın Sonu

5 Ocak 1809

İngiltere ile süren savaşın sonu : Kal'a-i Sultaniyye Antlaşması

1810

II. Mahmud devrinde beşlik "cihadiyye"lerin basılması

1810

İzmir Jimnasium'unun kurulması; Yesarizade Mustafa İzzet'in ta'lik'e son şeklini verişi

1812

Vehhabi ayaklanmasının Mehmed Ali Paşa tarafından bastırılması

1812

Fransız postalarının ilk kuruluşu

28 Mayıs 1812

Rus Savaşı'nın sonu : Bükreş Antlaşması, Sırbistan'a özerklik verilmesi

1816

Miloş Obronoviç'in "başknez" olarak tanınması ve Sırbistan'ın özerliğinin temini

1817

Hüseyin Rıfkı Tamani'nin ölümü

Şubat - Mart 1821

Eflak ve Mora'da Rum isyanlarının başlaması

1823

Avrupa ile ticaretin Türk gemileriyle yapılmasına teşebbüs edilmesi

1824

Rum ayaklanmasını bastırmak üzere Mısır kuvvetlerinin çağrılması

1824

Fatih Külliyesindeki Darü'ş-Şifa'nın yıkılması; Sultan II. Mahmud'un Talim-i sıbyan adı ile ferman yayınlaması; St. Pierre mektebinin kurulması

1826

İhtisab müessesesinin düzenlenmesi

1826

Şinasi'nin doğumu; Mustafa Rakım'ın İstanbul'da vefatı; Ermeni ustalara Nakkaşlık hakkının verilmesi

14 Haziran 1826

Yeniçeri Ocağı'nın ortadan kaldırılması, Asakir-i Mansure-i Muhammediyye'nin kurulması

7 Ekim 1826

Rusya ile Akkerman Antlaşması'nın akdi

1827

Osmanlılar'ın İngiliz yapısı ilk buharlı gemiye sahip olmaları

1827

Tıphane-i Amire'nin kurulması; İlk "Marş-ı Sultani" bestesi (G. Donizetti, II. Mahmud'a)

1827

Mukataa Hazinesi'nin Hazine-i Amire'den ayrılması

4 Nisan 1827

İngiltere ile Rusya arasında Yunanistan'ın bağımsızlığına dair Petersburg Protokolü

Temmuz 1827

Mısır kuvvetlerinin Rum isyanını bastırmaları, Atina'nın teslimi

20 Kasım 1827

Navarin saldırısı : Osmanlı-Mısır donanmasının yakılması

26 Nisan 1828

Rusya'nın savaş ilan etmesi

1829

Ziya Paşa'nın doğumu; Mahmud Celaleddin'in İstanbul'da vefatı; Şevki Efendi'nin İstanbul'da doğuşu

1829

Deli Teşkilatının kaldırılması

14 Eylül 1829

Edirne Barışı : Yunanistan'ın bağımsızlığı

1830

Mühendishane-i Bahri'nin Heybeliada'daki kışlaya taşınması; İshak Efendi'nin Mühendishane başhocalığına getirilmesi; Avrupa'ya talebe gönderilmeye başlanması

1830

Tiftik keçisinin Güney Afrika'da yetiştirilmeye başlanması

1830

Katolik ermeni cemaatinin ve kilisesinin resmen tanınması

1830-1831

Nüfus sayımları

5 Temmuz 1830

Fransızlar'ın Cezayir'e saldırmaları ve ele geçirmeleri

1831

İlk saray konservatuarı (Mızıka-i Hümayun ve Saray Harem Orkestrası)

1831

Timarların kaldırılması (müessese sembolik olarak daha uzun süre devam etti)

1831-1834

İshak Efendi'nin dört ciltilik Mecmua-i Ulum-ı Riyaziye adlı eserinin basılması

1 Kasım 1831

İlk gazete Takvim-i Vekayi'nin neşri

1832

Tıphane-i Amire'nin Şehzadebaşı'ndan Cerrahhane'nin bulunduğu binaya nakledilmesi

1832

Memuriyette, ilmiyye ve mülkiyyede rütbelerin yatayına eşitlenip derece ve elkabın (titulature) tesbiti

1832

Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa'nın isyanı

1832

İstanbul-İzmit "posta yolu" nun yapımı

1832

İngiliz postalarının kuruluşu

29 Ocak 1832

Topkapı Sarayı'na bitişik Gülhane bahçesinde mevcut binalarda Cerrahhane-i Amire'nin açılması

12 Aralık 1832

Mısır kuvvetlerinin Konya'da Osmanlı ordusunu yenmeleri

1833

Feshanenin kuruluşu

2 Şubat 1833

Mısır kuvvetlerinin Kütahya'ya kadar ilerlemeleri

5 Nisan 1833

Rus kuvvetlerinin yardım amacı ile Beykoz'a asker çıkartmaları ve Rus filosunun İstanbul'a gelmesi

Mayıs 1833

Mehmed Ali'nin uzlaşmaya zorlanması : Kütahya Sözleşmesi

8 Temmuz 1833

Mehmed Ali Paşaya karşı Osmanlı-Rus ittifakı : Hünkar İskelesi Antlaşması, Boğazlar'ın diğer devletlere kapatılması

18 Eylül 1833

Münchengraetz Antlaşması

1834

Maçka Kışlası'nda, Mekteb-i Harbiye'nin kurulması

1834

Mukataat Hazinesi'nin isminin "Mansure Hazinesi" olarak değiştirilmesi

1835

Hazine-i Amire ile darphanenin birleştirilmesi

1835-1845

İlk halk konserleri [Tanburi Aleksan Efendi (1815-1864) İstanbul Süleymanpaşa Hanı'ndaki kahvede]

1836

Başhoca İshak Efendi'nin ölümü

1836

İslimye Çuka Fabrikası'nın devlet tarafından işletilmeye başlanması

1836

Başhoca İshak Efendi'nin ölümü

1836

İslimye Çuka Fabrikası'nın devlet tarafından işletilmeye başlanması

11 Mart 1836

Umur-ı Hariciye Nezareti'nin kurulması (hatt-ı hümayun tarihi 23 Zilkaade 1251)

26 Kasım 1837

Osmanlı yapımı "Eser-i Hayr" adlı buharlı geminin denize indirilmesi

1838

Mekteb-i Adli'nin açılması; Üsküdar'da Cemaran adlı Ermeni yatılı yüksek okulunun kurulması; Müderrishane-i Bahri'nin Tersane'deki yeni binasına nakledilmesi; Sultan II. Mahmud'un ilk öğretim alanında yeni bir teşebbüse girişmesi; Sami Efendi'nin İstanbul'da doğuşu

1838

Maliye Nezareti'nin kurulması ve Hazine-i Amire'nin darphaneden ayrılıp Mansure Hazinesi'yle birleştirilmesi

1838

Defterdarlığın Maliye Nazırlığı'na çevrilmesi

24 Mart 1838

Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliyyenin kurulması

16 Ağustos 1838

İngiliz tüccarına geniş imkanlar tanıyan Balta Limanı Ticaret Muahedesi'nin imzalanması. Bu muahede ile gümrük resmi oranının ihracatta %12, ithalatta %5 olarak tesbiti

1839

"Kaime-i mutebere-i nakdiyye"nin çıkarılması

1839

Ali Süavi'nin doğumu; Mekatib-i Rüşdiye Nezareti'nin kurulması; Mekteb-i Tıbbiye'nin Galatasaray'daki yeni binasına taşınması ve mektebin adının Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane olarak değiştirilmesi; Mekteb-i Ulum-ı Edebiye'nin açılması; Notre Dame de Sion Kız Lisesi'nin kurulması

1839-1844

Dr. Bernard'ın Mekteb-i Tıbbiye nazırlığı dönemi

1839-1845

Mekteb-i Fenn-i Nücum'un faaliyet dönemi

24 Haziran 1839

Mehmed Ali ile savaşın tekrar başlaması, Osmanlı kuvvetlerinin Nizip mağlubiyeti

1 Temmuz 1839

II. Mahmud'un vefatı üzerine Abdülmecid'in tahta çıkması, Osmanlı donanmasının Mehmed Ali'ye teslimi

3 Kasım 1839

Tanzimat Fermanı'nın ilanı

3 Mayıs 1840

Ceza Kanunname-i Hümayunu'nun Fransa'dan mülhem bir biçimde düzenlenmesi ve kabulü (14 Temmuz 1851'de bu kanun, kanun-u cedid olarak tadilatla yeniden yürülüğe girer)

1840

Gayri müslim tebaadan Avrupa'ya talebe gönderilmeye başlanması

1840

Tanzimat'ın tatbik edildiği yerlerde temettü vergisi konulma kararı

1840

Bütün hazinelerin Maliye Hazinesi'ne katılması

1840

Posta Nezareti'nin kurulması

21 Aralık 1840

Namık Kemal'in doğumu

1841

Lübnan olayları

1841-1906

Ahmed Ali Paşa'nın doğumu. (ressam)

24 Mayıs 1841

İngiltere'nin yardımıyla Mısır meslesinin halli, Mısır'ın veraset usulü ile Mehmed Ali Paşa'ya bırakılması

13 Temmuz 1841

Londra Boğazlar Mukavelenamesi

1842

Askeri Baytar Mektebi'nin açılması

1842-1910

Osman Hamdi (ressam, eğitimci, müzeci, arkeolog)

1843

Hereke Fabrikası'nın kurulması

1843

Zeytinburnu Demir Fabrikası inşaatına başlanması

1843

Muhdes kara gümrüklerinin kaldırılması

1843

Feshane'ye çuka dokuma tezgahlarının ilavesi

1 Şubat 1844

Tashih-i sikke

1844

Feshane'de buhar makinelerinin kullanılmaya başlanması

1845

İzmir'de su kuvvetiyle çalışan kağıt fabrikasının kurulması

1845

Bahriye Mektebi'nin Heybeliada'daki binasına taşınması; Kadı yetiştirmek için Süleymaniye'de "Muallimhane-i Nüvvab" medresesinin kurulması; Rüşdiyelerin Darü'l-fünun'a öğrenci yetiştiren orta dereceli mektepler olarak kabul edilmesi

Ocak 1845

Sultan Abdülmecid'in Meclis-i Vala'yı ziyareti

13 Mart 1845

Meclis-i Muvakkat'ın (Geçici Maarif Meclisi) çalışmalarına başlaması

10 Nisan 1845

Polis (zabıta) teşkilatının kuruluşu (12 Rebiülevvel 1261 tarihli nizamname)

1846

Meclis-i Maarif-i Umumiye kurulması; Mekatib-i Umumiye Nezareti'nin kurulması; Başhoca Seyyid Ali Paşa'nın ölümü

1846

Rus Ticaret Muahedesi

16 Şubat 1846

Zabtiye müşiriyetinin kurulması

Darü'l-Fünun kurmada ilk teşebbüs

1847

Timarlı Sipahi Teşkilatı'nın ilgası

1847

Telgrafın Beylerbeyi Sarayı'nda denenmesi

1847

Dersaadet Bankası'nın kuruluşu

1847

İstanbul'da ilk piyano resitali (Liszt Abdülmecid'e Donizetti'nin Mecidiye Marşı'nı çalıyor); Yeşilköy'de bulunan Ayamama Çiftliğinin ziraat talimhanesi şekline getirilerek ilk pamuk ziaati uygulama eğitiminin burada verilmeye başlanması

1 Mart 1847

Recaizade Ekrem'in doğumu

1848

Avrupa'da liberal ihtilaller : Polonya ve Macaristan'da milliyetçi ayaklanmalar

1848

Protestan Ermeni cemaatinin ve kilisesinin resmen tanınması

1848

İstanbul'da ilk Sanayi Mektebi'nin kurulmasına teşebbüs edilmesi

16 Mart 1848

İstanbul'da Darü'l-Muallimin açılması

18 Kasım 1848

Osmanlı yapımı ilk demir vapurun denize indirilmesi

1849

Veteriner öğretim faaliyetlerine başlanması; Yesarizade Mustafa İzzet'in İstanbul'da vefatı

1850

1847'den geçerli sayılmak üzere gümrük resimlerine esas teşkil eden mal fiyatlarında ithalatta %20, ihracatta %16 indirim yapıldıktan sonra gümrük resimlerinin tesbit edilmesi kararı

1850

Ticaret Kanunname-i Hümayunu'nun kabulü

1850

İlk faizsiz kaimenin çıkarılması

1850

Muallim Naci'nin doğumu

12 Mart 1850

Darü'l-Maarif'in öğrenime başlaması

1851

Ceza Kanunname-i Hümayunu'nun kabulü

1851

Londra Sergisi

1851

Akademik karakterde ilk ilmi dernek olan Encümen-i Daniş'in açılması

18 Temmuz 1851

Encümen-i Daniş'in kurulması

1852

Abdülhak Hamid'in doğumu; İstanbul Şark Cemiyetinin (Societe Orientale de Constantinople) kurulması

1853

"Mukaddes yerler" meselesi, Rusya'nın tazyikleri ve Kırım Savaşı'nın patlaması

1853

İstanbul'da I. Abdülmecid tarafından Dolmabahçe Sarayı'nın inşa ettirilmesi

1854

İlk dış istikraz : Borçlanma devrinin ve alışkanlığının başlaması

1854

Meclis-i Vala'nın "Meclis-i Ali-yi Tanzimat" ve "Meclis-i Ahkam-ı Adliye'ye" ayrılması

1854

İhtisab teşkilatının lağvı

12 Mart 1854

Rusya'ya karşı İngiltere ve Fransa ile ittifak

1855

Piyanonun yüksek sosyeteye geçişi [Leyla (Saz) Hanım'ın babası Hekimbaşı İsmail Paşa'nın köşküne İtalya'dan getirtilen]

1855

Gayri müslimlerden alınan "cizye"nin kaldırılması

1855

Paris Sergisi

16 Ağustos 1855

İstanbul'da Şehremanetinin kurulması (modern belediye idarelerinin başlangıcı)

9 Eylül 1855

Osmanlı İmparatorluğu'nda telgrafın hizmete girmesi

14 Kasım 1855

Et ve Ekmek dışında hemen bütün maddelerden narhın kaldırılması

1856

Rusya'nın Asya'da Türk illeri istikametinde fetihlere başlamasının şartlarının oluşması

1856

Bank-ı Osmani'nin kurulması

1856

Arap alfabesinin Mors alfabesine uyarlanmasıyla telgrafların Türkçe olarak çekilmeye başlanması

1856

Islahat Fermanı

1856-1860

Köstence-Çernevo'da demiryolu hattının yapımı

1856-1866

İzmir-Aydın demiryolu hattının yapımı

15 Şubat 1856

İstanbul Tıp Cemiyeti'nin (Societe Medicale de Constantinople) kurulması

18 Şubat 1856

Islahat Fermanı'nın ilanı

30 Mart 1856

Paris Barış Antlaşması

30 Mart 1856

Rusya'nın bozguna uğraması

30 Mart 1856

Karadeniz'in tarafsız ve silahsız bir hale getirilmesi

22 Mayıs 1856

İstanbul Tıp Cemiyeti'ne Şahane ünvanının verilmesi ve cemiyetin adının, Cemiyet-i Tıbbiye-i Şahane olarak değişmesi

1857

Orman Mektebi açılması hususunda ilk teşebbüs

1857

Cidde olayları ve İngiliz kuvvetlerinin, müslim-gayri müslim çatışmalarına müdahalesi

1857

Gümrük resminin, eşyanın vardığı değil çıktığı yerde alınması usulünü getiren Mahrec Nizamnamesi'nin yayımlanması

1857-1862

Beyrut - Şam şosesinin yapımı

17 Mart 1857

Maarif-i Umumiyye Nezareti'nin kurulması

6 Kasım 1857

Paris'te Mekteb-i Osmani adında bir Osmanlı mektebinin açılması

1858

Ceza Kanunname-i Hümayunu'nun kabulü

1858

Kız rüşdiye mekteplerinin açılması

1858

Kaimelerin iptali için dış istikraz yapılması

1858-1859

Emlak, arazi ve temettü vergilerinin ayrılması

6 Haziran 1858

Arazi Kanunnamesi'nin kabulü

8 Haziran 1858

Beyoğlu ve Galata'da kurulacak Altıncı Daire-i Belediyye'nin nizamname-yi umumisi (ilk örnek belediye)

1859

Kaimelerin piyasadan toplanabilmesi için "iane-i umumiyye" toplanması

1859

Fransızca'dan yapılan ilk şiir tercümesi risalesi, Şinasi'nin Tercüme-i Manzume'sinin neşri

12 Şubat 1859

Mekteb-i Mülkiyye'nin kuruluşu

1860

Ticaret mahkemelerinin kuruluşu

1860

İlk basılı yerli tiyatro, Şinasi'nin Şair Evlenmesi'nin tefrika edilmesi

1860-1861

Lübnan ve Suriye Olayları

1860-1861

Lübnan'ın imtiyazlı bir eyalet haline getirilmesi

22 Ekim 1860

Tercüman-ı Ahval gazetesinin yayına başlaması

1861

Abdülmecid'in vefatı ve Abdülaziz'in tahta çıkması

1861

Cemiyet-i İlmiyye-i Osmaniye'nin kuruluşu

1861

Usul-i Muhakemat-ı Ticaret Nizamnamesi'nin kabulü

1861-1866

Rusçuk - Varna demiryolu hattının yapımı

9 Haziran 1861

Cebel-i Lübnan mutasarrıflığı'nın hususi statüsünün tesbiti ve Cebel-i Lübnan nizamnamesi

9 Haziran 1861

David Paşa'nın Lübnan'a vali olarak atanması

29 Nisan 1861

Fransız ve İngilizler'le Kanlıca Ticaret muahedelerinin yapılması. Bu muahede dış ticarette gümrük resmi oranının %8'e yükseltilmesi ve esnaflıkta inhisar sisteminin kaldırılması

1862

Tuna vilayetinin kuruluşu ve Mithad Paşa'nın vali olarak tayini

1862

Gümrük resimlerine esas teşkil eden mal fiyatlarında %10 indirim yapıldıktan sonra gümrük resmi alınmaya başlanması

1862

Kaimelerin piyasadan tamamıyla toplanması

1862

Altının değerinin 100 kuruş olarak tesbiti

1862

Roman türünde Batıdan yapılan ilk tercüme, Fenelon'dan Tercüme-I Telemak'ın Yusuf Kamil Paşa tarafından yayınlanması; Cemiyet-I Tıbbiye-i Osmaniye'nin kurulması

1862

Mahrec-i Aklam'ın kurulması

20 Temmuz 1862

Mekteb-i Maarif-i Adliye'nin, "Mekteb-i Aklam" adı altında yeni bir şekle sokulması

8 Ekim 1862

Islah-ı Sanayi Komisyonu'nun teşkil edilmesi

1863

Abdülaziz'in Mısır'a seyahati

1863

Mithad Paşa tarafından Niş'te ilk Islahhane'nin (sonraki yıllarda Sanayi Mektebi) kuruluşu

1863

İstanbul Eczacılık Cemiyeti'nin (Societe de Constantinople) kurulması; Protestan Robert Koleji'nin açılması

1863

Menafi Sandığı'nın kurulması

1863

Mektuplara pul yapıştırılmaya başlanması

1863

Ticaret-i Bahriyye Kanunnamesi'nin kabulü

13 Ocak 1863

Darü'l-Fünun'da, halka açık serbest konferans şeklinde derslere başlanması

18 Şubat 1863

Sultanahmet Sergisi'nin (Sergi-i Umumi) açılışı

1864

Mekatib-i Sıbyan-ı Müslime Komisyonu'nun kurulması; Mekteb-i Harbiye dahilinde Erkan-ı Harp sınıfının açılması; Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye'nin (Darü'ş-Şafaka) kurulması; Saint Joseph okulunun kurulması; İlk basılmış nazariyat kitabı (Haşim Bey'in Mecmu'atü'l-Makamat'ı)

1864

İyonya adalarının (Yedi Ada Cumhuriyeti'ni oluşturan adalar) İngiltere tarafından Yunanistan'a verilmesi

1864

Karadan Hindistan'ı Avrupa'ya bağlayan telgraf hattının tamamlanması

1864

Islah-ı Sanayi Komisyonu'nun kuruluşu

1864

Nizamiye mahkemelerinin kuruluşu

1864-1876

Paris'e talebe gönderilmesi

8 Ekim 1864

Vilayet Nizamnamesi'nin kabulü

1865

Müstakil Romen kilisesinin kurulması

1865

İstanbul Birinci Şehir Postası'nın kuruluşu

1865

Darü'l-Fünun binasının inşasının tamamlanması ve Maliye Nezareti'ne tahsis edilmesi; Mekteb-i Tıbbiye'nin nazırlığına Cemaleddin Efendi'nin getirilmesi

Eylül 1865

Mekteb-i Osmani'nin lağvedilmesi

1866

Girit isyanları , Yunanistan ile birleşme faaliyetleri

1866

Tezkire türünün son örneği olan Hatimetü'l-Eş'ar'ı yazan Fatih'in ölümü; Halid Ziya'nın doğumu

1866

Mısır veraset usulünün değiştirilmesi

1866

Ahmed Süreyya Emin Bey'in modelini hazırladığı seri ateşli topla Osmanlılar'ın topçulukta hamle yapması

1866

Simkeşler Şirketi'nin kuruluşu

1866

Dahilde sarfedilecek malların rayiç fiyatından %10 indirim yapıldıktan sonra gümrük resimlerinin tesbit edilmesi kararı

1866-1867

Avusturya'nın Prusya karşısında mağlup olması ve Macaristan ile eşit bir birlik kurması : Avusturya-Macaristan İmparatorluğu

1867

Sırbistan'daki son Osmanlı askeri temsiliyetinin ortadan kaldırılması, Sırp kalelerinin tahliyesi

1867

Rüşdiyelere gayri müslim talebe alınmaya başlanması; Beyrut Amerikan Üniversitesi'nin kurulması

1867

Mısır Valisi İsmail Paşa'nın "hıdiv" olması

1867

Genç Osmanlılar'ın Avrupa'ya kaçmaya başlamaları

1867

Yabancılara mülk edinme hakkının verilmesi

1867

Bahriye Nezareti'nin Kuruluşu

1867

Saraçlar Şirketi'nin kuruluşu

1867

Menafi Sandığı'nın bütün vilayet ve sancak merkezlerine yayılması

1867-1876

İzmir Rıhtımı'nın inşası

22 Şubat 1867

Eğitim sahasında Fransız notasının verilmesi

8 Haziran 1867

Mısır'a hıdivlik statüsünün verilmesi

21 Haziran 1867

Sultan Abdülaziz'in Avrupa seyahati

1868

Ali Paşa'nın Girit isyanlarını teskin etmesi ve Girit'e özerk bir statü verilmesi

1868

Galatasaray Sultanisi'nin açılması

1868

İstanbul Emniyet Sandığı'nın kurulması

1868

Demirciler ve Dökümcüler şirketlerinin kuruluşu

1868

Yunan postasının kapatılması

1868

Feshane'nin modern bir dokuma fabrikası haline getirilmesi

1868

Darü'l-Muallimin-i Sıbyan'nın açılması; Mekteb-i Hiref ve Sanayi'nin kurulması; Sanayi Mektebi'nin kurulması

1 Mart 1868

Adliye Nezareti'nin kurulması

1 Nisan 1868

Şura-yı Devlet'in teşekkülü ve Divan-ı Ahkam-ı Adliyye'nin ayrı bir temyiz organı olarak ayrılması

1 Eylül 1868

Mekteb-i Sultani'nin açılması

1869

Süveyş Kanalı'nın açılması

1869

Osmanlı Ordusu'nun Nizamiye, Redif ve Mustahfız diye üç bölüme ayrılması

1869

Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye'nin ilk kitabının kabulü

1869

Mekteb-i Harbiye dahilinde bir Baytar sınıfının açılması

8 Nisan 1869

İkinci Darü'l-Fünun binasının inşasının tamamlanması ve Darü'l-Fünun-ı Osmani'nin kurulması

26 Ağustos 1869

Turuk Nizamnamesi'nin kabulü

2 Eylül 1869

Maarif-i Umumiyye Nizamnamesi ile ilk ve orta tedrisatın düzenlenmesi

Ekim 1869

Darü'l-Fünun-ı Osmani'de talebe kaydına başlanması

1870

Müstakil Bulgar kilisesinin kurulması ve Bulgarlar'ın Rum Patrikhanesi'nin nüfuzundan çıkmaları

1870

Fransa'nın, Almanya ve Prusya Savaşı'nda ağır mağlubiyet alması

1870

Cenab Şehabeddin'in doğumu; Batılı tarzda ilk roman hikaye türünde, Ahmed Midhat'ın Su-i Zan-Esaret adlı kitabının neşri; Mühendishane'nin Maçka Harbiye Mektebi içerisinde topçu ve istihkam sınıflarında eğitim faaliyetlerine devam etmesi; Sıbyan mekteblerinin ıslahı ve iptidai adı altında yeni mekteplerin açılması; Darü'l-Fünun'ı Osmani'yi teşkil eden şubeler arasında "İlm-i hukuk" şubesinin de yer alması; Tıp eğitiminin Türkçe yapılmaya başlanması

1870

Karadeniz'in tekrar silahlandırılması ve Rusya'nın Paris Antlaşması'nın hükümlerini tanımaması

1870

Darülfünunun açılması teşebbüsü

1870-1927

Kemaledin Bey (mimar)

20 Şubat 1870

Darü'l-Fünun-ı Osmani'nin büyük bir merasimle açılması

26 Nisan 1870

Darü'l-Muallimat'ın açılması

2 Temmuz 1870

Kavanin ve Nizamat Dershanesi'nin açılması

Ekim 1870

Darü'l-Fünun müdürü Tahsin Efendi'nin umuma açık konferanslar (ders-I'am) tertip etmesi

1871

Sadrazam Ali Paşa'nın vefatı

1871

Saint-Esprit okulunun kurulması

1871

Abdülaziz'in şahsi idaresinin artması, Mahmud Nedim Paşa sadareti

1871

Dersaadet Tahvilat Borsası Nizamnamesi'nin yayımlanması

1871

Posta ve Telgraf nezaretlerinin birleştirilmesi ve İkinci Posta Nizamnamesi'nin neşri

22 Ocak 1871

İdare-yi Umumiyye-i Vilayat Nizamnamesi

13 Eylül 1871

Şinasi'nin ölümü

1872

Emniyet Sandığı'nın şubelerinin açılması

1872

Darü'l-Maarif idadisinin kurulması; Maadin Mektebinin kurulması

1873

Meclis-i Tetkikat-ı Şer'iyye'nin kuruluşu

1873

Mehmed Akif'in doğumu; Türkçe ilk modern tıp lugatı olan Lügat-ı Tıbbiye'nin neşredilmesi; Sava Paşa'nın yeni bir Darü'l-Fünun kurmakla görevlendirilmesi; Darü'l-Fünun-ı Osmani'nin kapanması

Haziran 1873

Mekteb-i Sultani'nin, Gülhane Bahçesi'ndeki Saray'a bitişik binalara nakledilmesi

1874

Rusya'nın kışkırtmaları ve Panislavist faaliyetlerin artması

1874

Hukuk Mektebi, Mülkiye Mühendis Mektebi ve Edebiyat Mektebi'nden oluşan Darü'l-Fünun-ı Sultani'nin açılması; İstanbul Darü'l-Muallimi'nin açılması; İlk basılmış nota (Notacı Emin Efendi, 1845-1907)

1874

Kara gümrüklerinin lağvı

1874

Islah-ı Sanayi Komisyonu faaliyetinin durdurulması

1874-1875

Darü'l-Fünun-ı Sultani'nin eğitime başlaması; Osmanlı İmparatorluğu'nda sivil mühendislik eğitiminin başlaması

1875

Bosna-Hersek isyanları

1875

Askeri rüşdiye mekteplerinin açılması; Mora Yenişehir İdadisi'nin açılması

1876

Bulgar isyanları

1876

Karadağ'ın Osmanlı Devleti'ne savaş ilanı

1876

Abdülaziz'in tahttan indirilmesi, V. Murad'ın tahta çıkması, hal'i ve Abdülhamid'in cülusu

1876

Meşrutiyet'in ilanı

1876

İstanbul'da Balkan krizini görüşmek üzere internasyonal bir konferansın toplanması : Tersane Konferansı

1876

İstikrazların mürettebat ödemelerinin durdurulması

1876

Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye'nin son kitabının kabulü

1876

Edebi roman hüviyetinde ilk eser olan, Namık Kemal'in İntibahı'nın neşri; İzmir ve Manastır'da yaıtılı idadiler açılması

23 Mart 1876

Ziya Gökalp'in doğumu

23 Aralık 1876

I. Meşrutiyet'in (Kanun-ı Esasi) ilanı

1877

Rusya'nın tecavüzü ve Osmanlı-Rus Savaşı'nın başlaması: Balkanlar'ın ve Doğu Anadolu'nun Rus işgaline uğraması

1877

Mahrec-i Aklam'ın Mekteb-i Mülkiye'nin idadi sınıflarıyla birleştirilmek suretiyle kaldırılması; Mekteb-i Tıbbiye'nin tekrar Gülhane'ye nakledilmesi; Fenn-i Resim ve Mimari Mektebi'nin kurulması

1877-1878

Darü'l-Fünun ve Mekteb-i Sultani'nin bir yıl eğitime ara vermesi

19 Mart 1877

İlk Meclis-i Meb'usan'ın içtimaı (o yılın 28 Haziran'ına kadar çalışır)

25 Eylül 1877

Dersaadet Belediye Kanunu (Meclis-i Mebusan'da müzakere edilerek kabul edilir)

5 Ekim 1877

Vilayet Belediye Kanunu'nun kabulü

13 Aralık 1877

Meclis-i Meb'usan'ın süresiz tatili

1878

Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları imzalanması

1878

Sırbistan, Karadağ ve Romanya'nın müstakil birer devlet olmaları

1878

Bulgaristan Prensliği'nin ortaya çıkması

1878

Ermeni meselesinin zuhuru

1878

Ali Suavi'nin öldürülmesi

1878

Kıbrıs'ın İngiltere tarafından ele geçirilmesi

1878

Bosna ve Hersek'in Avusturya-Macaristan'ın işgal ve idaresine terki

1878

Makedonya meselesinin ortaya çıkması

13 Şubat 1878

Meclisin kapatılması

Ekim 1878

Darü'l-Fünun-ı Sultani'nin tekrar eğitime başlaması

1879

II. Abdülhamid devrinde basılan kaimelerin toplatılıp imha edilmesi

1879

Mehakim-ı Nizamiye Teşkilatı Kanunu'nun kabulü

1879

Mekatib-i Sıbyaniye Dairesi'nin kurulması; Maarif merkez teşkilatının yeniden düzenlenmesi

1879

Usul-ı Muhakemat-ı Cezaiyye Kanunu'nun kabulü

1880

Vergi reformu

1880

Yafa-Kudüs demiryolu hattının tamamlanması

1880

İlk köy romanı, Ahmed Midhat'ın Bahtiyarlık'ının neşri; Darü'l-Fünun-ı Sultani Turuk u Maabir Mektebi'nin ilk mezunlarını vermesi

1880

Usul-ı Muhakemat-ı Hukukiyye Kanunu'nun kabulü

13 Mart 1880

İstanbul'da bir kız idadisinin açılması

17 Mayıs 1880

Ziya Paşa'nın ölümü

Ekim 1880

Darü'l-Fünun-ı Sultani Hukuk Mektebi'nin ilk mezunlarını vermesi

20 Aralık 1880

Darü'l-Fünun-ı Sultani'nin ilk mezunlarını vermesi; Journal de la Societe de Pharmacie de Contantinople'un yayınlanması; Cemiyet-I İlmiye'nin kurulması

1881

Mustafa Kemal'in Doğumu

1881

Mısır'ın İngilizler tarafından işgali

1881

Düyun-ı Umumiyye idaresinin kurulması

1881

Mühendishane'de mümtaz sınıf adı altında yeni bir sınıf teşkil edilmesi; Darü'l-Fünun-ı Sultanı Turuk u Maabir Mektebi'nin faaliyetlerinin son bulması; Orman ve Maadin Mektepleri'nin birleştirilmesi

1882

Tunus'un Fransızlar tarafından işgali

1882

Muharrem Kararnamesi'nin neşri

2 Ocak 1882

Sanayi-i Nefise Mektebi'nin kurulması ve Osman Hamdi Bey'in müdür olması

1883

Osmanlı ordusunun Prusya askeri heyeti tarafından ıslahına başlanması

20 Haziran 1884

Mülkiye Mühendis Mektebi kurulması

1 Kasım 1884

Mülkiye Mühendis Mektebi'nin Mühendishane-I Berri-I Hümayun'un bir odasında eğitimine başlaması

2 Aralık 1884

Yahya Kemal'in doğumu

1885

Doğu Rumeli'nin Bulgaristan tarafından ilhakı

1885

Abdülhak Hamid'in Makber'inin neşri

18 Eylül 1885

Doğu Rumeli eyaleti valiliğinin Bulgaristan prensine verilerek bu bölgedeki kontrolün zayıflaması

1886

Adana-Mersin demiryolu hattının tamamlanması

1886

Maarif Nezareti'ne bağlı olarak Mekatib-i Gayri müslime ve Ecnebiye Müfettişliği'nin kurulması

1886

Adana-Mersin demiryolu hattının tamamlanması

1886

Maarif Nezareti'ne bağlı olarak Mekatib-i Gayri müslime ve Ecnebiye Müfettişliği'nin kurulması

1886-1887

Darü'l-muallimin'in yatılı hale getirilmesi

1887

Yedikule Havagazı Fabrikası'nın kurulması

1887

Ahmed Haşim'in doğumu; Şevki Efendi'nin İstanbul'da vefatı

5 Şubat 1887

Beşir Fuad'ın intiharı

1888

Haydarpaşa-İzmir-Ankara demiryolu imtiyazının Almanlar'a verilmesi

1888

Beyrut'ta Saint Joseph Katolik Tıp Mektebi'nin açılması; Baytar sınıfının tekrar Harbiye Mektebi bünyesine alınması

2 Aralık 1888

Namık Kemal'in ölümü

1889

İttihad-ı Osmanı Cemiyeti'nin (İttihat ve Terakki) kurulması

1889

İdadi öğrenimine dayanan dört yıllık bir Mülkiye Baytar Mektebi'nin kurulması

27 Mart 1889

Yakup Kadri'nin doğumu

1890

Bulgar Makedonya ve Anadolu'da Ermeni ihtilal çetelerinin faaliyetlerini arttırmaları

1891

Mülkiye Baytar Mektebi'nin Halkalı Ziraat Mektebi'ne yatılı olarak nakledilmesi

1891

Yol inşaatında bedenen çalışma mecburiyetinin paraya çevrilmesi

1891

Kadıköy - Kurbağalıdere Havagazı Fabrikası'nın kurulması

1891

Hereke Fabrikası'nın halı kısmının açılması

3 Kasım 1891

Darü'l-Muallim'in aliye şubesi açılması

1892

Haydarpaşa-İzmit demiryolu hattının işletmeye açılması

1892

Orman ve Maden Mektebi'nin kapatılması; II. Abdülhamid tarafından Yıldız'da porselen atölyelerinin kurulması

1893-1896

İstanbul-Selanik demiryolu hattının yapımı

1894

Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi'nin ilk veteriner mezunlarını vermesi; İmmaculée Conseption veya St Marie okulunun kurulması; İlk basılmış musiki lugatı (Hoca Kazım Bey'in Musiki Istılahatı)

1894

Sasun'da Ermeni olayları

1894

Selanik-Manastır demiryolu hattının tamamlanması

1895

İstanbul'da Ermeni olayları, yabancı devletlerin Ermeniler lehinde müdahaleleri

1895

Galata Rıhtımı inşaatının tamamlanması

1895

Gayri müslim okullarına Türkçe muallimi tayininin kararlaştırılması

1895

Baruthane-i Amire'de dumansız barut imal edilmesi

14 Şubat 1895

Sadrazam Said Paşa'nın beş fakülteden "darü'l-icaze" oluşan bir darü'l-fünun kurma teklifi

1896

Tevfik Fikret'in Servet-i Fünun'un edebi sayfalarının idareciliğini yüklenmesiyle Edebiyat-ı Cedide devrinin başlaması

1896

Ermenilerin Osmanlı Bankası'nın İstanbul şubesine saldırmaları

1896

Girit isyanının alevlenmesi

1896

Eskişehir-Konya demiryolu hattının tamamlanması

1897

Yunan kuvvetlerinin Girit'e çıkması, Yunan çetelerinin Rumeli'deki Osmanlı sınırlarına saldırmaları

17 Nisan 1897

Osmanlı-Yunan Savaşı ve Osmanlı zaferi

1898

Girit meselesinin devam etmesi; adaya muhtariyet verilmesi Osmanlı kuvvetlerinin geri çekilmesi, Yunan prensi Yorgi'nin vali olarak kabul edilmesi

1899

Bağdat demiryolu imtiyazının Almanlar'a verilmesi

1899

Arifiye-Adapazarı demiryolu hattının açılması

1900

Hicaz demiryolunun inşasına girişilmesi

1900

İstanbul Rıhtımı inşaatının tamamlanması

31 Ağustos 1900

Darü'l-Fünun-ı Şahane'nin kurulması

1901

Servet-i Fünun dergisinin geçici olarak kapatılmasıyla Edebiyat-ı Cedide topluluğunun dağılması; Lügat-ı Tıbbiye'nin ikinci baskısının yapılması; Vidinli Tevfik Paşa'nın ölümü

1901

Makedonya'da çete faaliyetlerinin artması, büyük devletlerin müdahaleleri

1901-1908

Hicaz demiryolu hattının yapımı

1902

Yemen isyanlarının tekrar başlaması

1902

Hereke Fabrikası'na çuka ve şayak tezgahlarının eklenmesi

23 Kasım 1902

Makedonya'da Bulgar İhtilal Cemiyeti'nin faaliyeti

23 Kasım 1902

Cum'a-ı Bala ayaklanması

23 Kasım 1902

Makedonya'ya özel ıslahat planı hazırlanması

8 Aralık 1902

Hüseyin Hilmi Paşa'nın geniş yetkilerle "umumi müfettiş" olarak Makedonya'ya tayini

1903

İdadilerin altı yıla çıkarılması

2-3 Ağustos 1903

İlinden (Aya ilya yortusu günü) isyanı

2-3 Ağustos 1903

Bulgar-Osmanlı Savaşı tehlikesinin doğması

31 Ağustos 1903

Şam Mekteb-i Tıbbiyesi'nin kurulması

Eylül 1903

Mürzsteg Programı : Makedonya'ya muhtariyet verilmesi

1904

Haydarpaşa Rıhtımı'nın tamamlanarak işletmeye açılması

1905

Hereke Fabrikası'nda fes imalatına başlanması

21 Temmuz 1905

Ermeniler'in II. Abdülhamid'e bombalı saldırı tertiplemeleri

1906

Akabe olayları ve Akabe krizi

1908

Beykoz Deri Fabrikası'nın Harbiye Nezareti'ne bağlanması

1908

Osmanlı Eczacı İttihat Cemiyeti'nin kurulması; Osmanlı Cemiyet-i İlmiye-i Baytariyesi'nin açılması; Osmanlı Mühendis ve Mimar Cemiyeti'nin kurulması

23 Temmuz 1908

II. Meşrutiyet'in ilanı

5 Ekim 1908

Avusturya- Macaristan'ın Bosna-Hersek'i ilhak ettiğini ilan etmesi.

6 Ekim 1908

Girit Rumları'nın adayı Yunanistan'a bağladıklarını ilan etmeleri

17 Aralık 1908

II. Meşrutiyet dönemi ilk Meclis-i Meb'usanının toplanması

1909

Adana'da Ermeniler'in ayaklanmaları

1909

Gayri müslimlere "bedel" yerine askerlik hizmeti konulması

1909

Fecr-i-Ati edebi topluluğunun kuruluşu; Cemiyetler Kanunu'nun çıkması; Dişhekimliği Okulu'nun açılması; Orman Mekteb-i Alisi adı altında yeni bir okul açılması; Mekteb-i Tıbbiye'nin, Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye ile birleştirilerek Haydarpaşa'ya nakledilmesi; Muallimhane-i Nüvvab'ın Medresetü'l-Kuzat adını alması; Mülkiye Mühendis Mektebi'nin Nafıa Nezareti'ne bağlanması ve Mühendis Mekteb-i Alisi adını alması

1909-1910

Osmanlı Mühendis ve Mimar Mecmuası'nın çıkması

27 Şubat 1909

Usul-i Muhasebe-ı Umumiyye Kanunu'nun kabul edilmesi

13 Nisan 1909

31 Mart Olayı

19 Nisan 1909

Hareket Ordusu'nun Yeşilköy'e varması, İstanbul'daki kargaşayason vererek düzeni sağlaması

27 Nisan 1909

II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesi, V. Mehmed Reşad'ın tahta çıkarılması

21 Ağustos 1909

Darü'l-Fünun-ı Şahane'nin Vezneciler'deki Zeynep Hanım konağına taşınması

17 Aralık 1909

Meclisin açılması

1910

Arnavutlar'ın ayaklanmaları

1910

Dahili gümrüklerin tamamen kaldırılması

1910

Vilayet merkezlerindeki bir kısım idadilerin "lise"ye dönüştürülmeye başlanması; ilk çalgı metodu (Ali Salahi Bey, Kendikendine Ud Öğrenme Usulü, Matbaa-ı Amire).

1911

Sultan Reşad'ın Arnavutlar'ı teskin için Rumeli seyahatine çıkartılması

1911

İtalya'nın Trablusgarp ve Bingazi'ye saldırması ve işgali

1911

Gayri müslim cemaatlerin birleşerek mektepleri konusunda yeni bir düzenleme istemeleri; 78 devirli ilk plaklar (Tanburi Cemil, Orfeon Record)

1911-1912

Osmanlı İtalyan Savaşı

1912

Yeşilköy Hava Uçuş Okulu'nun Açılışı

1912-1913

Balkan devletlerinin Osmanlı-İtalyan Savaşı'ndan istifade etmek istemeleri : Balkan Savaşı

18 Ocak 1912

Meclis-i Meb'usan'ın feshi

25 Mart 1912

Türk Ocaklarının kurulması

18 Nisan 1912

II. Dönem Meclis-i Meb'usan'ın toplanması

18 Nisan 1912

İtalyanlar'ın Rodos, Oniki Ada ve Çanakkale Boğazı'na tecavüzleri

5 Ağustos 1912

II. Dönem Meclis-i Meb'usan'ın feshi

22 Temmuz 1912

Gazi Ahmed Muhtar Paşa hükümeti : Büyük Kabine

Eylül - Ekim 1912

I. Balkan Savaşı

15 Ekim 1912

Trablus ve Bingazi'nin İtalya'ya terki : Ouchy Antlaşması, Rodos ve Oniki Ada'nın İtalya elinde kalması

29 Ekim 1912

Kamil Paşa'nın sadareti

29 Kasım 1912

Arnavutluk'un istiklalini ilan etmesi

1913

Liselerin mevcut idadilerin yerini alması

23 Ocak 1913

Babıali Baskını : Mahmud Şevket Paşa'nın sadareti

13 Mart 1913

Muvakkat İdare-i Umumiyye-i Vilayet Kanunu (kanun meclisten geçmeden yürürlüğe girer)

30 Mayıs 1913

I. Balkan Savaşı'nın sona ermesi

11 Haziran 1913

Sadrazam Mahmud Şevket Paşa'nın öldürülmesi, Said Halim Paşa'nın sadareti

29 Haziran 1913

Balkan devletleri arasında savaş : Osmanlı mirasının paylaşılmasının kanlı kavgası

21 Temmuz 1913

Edirne'nin geri alınması

29 Ağustos 1913

Osmanlı-Bulgar barışı : İstanbul Antlaşması

14 Kasım 1913

Osmanlı-Yunan barışı : Atina Antlaşması

14 Aralık 1913

Osmanlı ordusunun Almanya tarafından ıslahı

1914

Ecnebi postalarının hepsinin kapatılması

1914

Dış ticarette gümrük resmi oranının %15'e çıkarılması

1914

Islah-ı Medaris Nizamnamesi

1914

Diş Hekimleri Mezunin ve Talebe Cemiyeti'nin kurulması; Türk Bilgi Derneği'nin kurulması; Medreset'ül-Hattatin'in kurulması; Dar'ül-Hilafeti'l-Aliyye Medreseleri'nin kurulması; Medresetü'l-Hattatin'in İstanbul'da açılışı; Medresetü'l-Hattatin'in açılışı; İlk resmi müzik ve tiyatro okulu (Darü'l-Elhan)

8 Şubat 1914

Anadolu'da Ermeni talepleri doğrultusunda ıslahatı öngören Osmanlı-Rus Antlaşması ("Muamele")

14 Mayıs 1914

III. Dönem Meslis-i Meb'usan

28 Haziran 1914

Avusturya-Macaristan veliahdının Saraybosna'da öldürülmesi

28 Temmuz 1914

Avusturya Macaristan'ın Sırbistan'a savaş ilanı

1 Ağustos 1914

Almanya'nın Rusya'ya savaş ilanı

2 Ağustos 1914

Meclis-i Meb'usan'ın süresiz tatili (IV. Ve son dönem meclis 12 Ocak 1920'de toplanacak ve 2 Nisan 1920'de İstanbul'un işgali üzerine dağıtılarak mebuslar sürgüne yollanacak)

2 Ağustos 1914

Osmanlı Devleti ile Almanya arasında ittifak antlaşmasının imzalanması

4 Ağustos 1914

Almanya'nın Fransa'ya, İngiltere'nin Almanya'ya savaş ilanı : I. Cihan Savaşı'nın başlaması

10 Ağustos 1914

Alman savaş gemilerinin (Yavuz ve Midilli) Boğazlardan geçmelerine izin verilmesi

9 Eylül 1914

1 Ekim tarihinden geçerli olmak üzere kapitülasyonların kaldırılması

12 Eylül 1914

İnas Darü'l-Fünun'unun kurulması

29 Eylül 1914

İslah-ı Medaris Nizamnamesi'nin yayınlanması

29 Ekim 1914

Karadeniz'e açılan Osmanlı filosunun Rus limanlarını topa tutması

Kasım - Aralık 1914

Enver Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetlerinin Sarıkamış felaketi

3 Kasım 1914

Rusya'nın Osmanlı Devleti'ne savaş ilanı

5 Kasım 1914

İngiltere ve Fransa'nın Osmanlı Devleti'ne savaş ilanı

11 Kasım 1914

Osmanlı Devleti'nin İtilaf Devletleri'ne savaş ilanı

14 Kasım 1914

Cihad-ı Ekber ilanı

14 Kasım 1914

İnas Sanayi-I Nefise Mektebi'nin açılması

18 Aralık 1914

Mısır'ın İngiltere himayesinde bir "krallık" haline getirilmesi, Osmanlı Devleti'nin hukukuna son verilmesi

1915

Evrak-ı nakdiyye çıkarılması

1915

Gümrük resmi oranının %30'a yükseltilmesi

1915

Mekteb-i Tıbbiye'nin Darü'l-Fünun'a bağlanarak bugünkü İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne dönüşmesi

Ocak - Şubat 1915

Cemal Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetlerinin Mısır seferi : Kanal hezimeti

Ocak - 18 Mart 1915

Müttefiklerin Çanakkale Boğazı'nı geçmeye çalışması : Çanakkale Savaşları

27 Mayıs 1915

Doğu Anadolu'da Ruslar'la işbirliği yapan Ermeni nüfusun iç bölgelere taşınması : Tehcir

1916

Hicaz ve Mekke'nin kaybı

1916

İzmit Dokuma Fabrikası'nın kapanması

1916

Tevhid-i Meskukat Kanunu

1916

Dar'ül-Hilafeti'l-Aliyye Medreseleri üstünde Medresetü'l-Mütehassısın adı altında bir ihtisas medresesi kurulması; İlk Musiki cemiyeti (Darü't-Talim-i Musiki)

1917

Yıldırım Orduları Grubu'nun kurulması

1917

Irak ve Suriye cephelerinin çöküşü

1917

Rusya'da Bolşevik ihtilalinin çıkması ve çarlığın sonu

1917

Cemaat mahkemelerinin kaza yetkisinin kaldırılışı

1917

Hukuk-ı Aile Kararnamesi'nin kabulü

25 Mart 1917

Şer'iyye mahkemelerinin Adliye Nezaretine bağlanması

6 Nisan 1917

Amerika Birleşik Devletleri'nin savaşa iştiraki ve Almanya'ya savaş ilanı

1918

Şam Mekteb-i Tıbbiyesi'nin Beyrut'un işgali neticesinde kapanması; Gazi Ahmed Muhtar Paşa'nın ölümü

3 Mart 1918

Brest Litowsk Antlaşması

3 Temmuz 1918

Sultan Reşad'ın vefatı ve Vahdeddin'in tahta çıkması

2 Ekim 1918

Bulgaristan'ın savaştan çekilmesi

8 Ekim 1918

Sadrazam Talat Paşa'nın istifası, Ahmed İzzet Paşa'nın sadareti

30 Ekim 1918

Mondros Mütarekesi'nin imzalanması

3-4 Kasım 1918

Almanya ve Avusturya'nın savaştan çekilmeleri

8 Kasım 1918

İzzet Paşa'nın istifası ve Tevfik Paşa'nın sadareti

13 Kasım 1918

İtilaf Devletlerinin İstanbul önlerine gelerek şehri teslim almaları

1919

Hukuk-ı Aile Kararnamesi'nin ilgası

1919

İstanbul Darü'l-Fünun-un bir ıslahat programı ile Osmanlı Darü'l-Fünun-u adıyla yeniden canlandırılmaya çalışılması; Harbiye Mektebi'nin adının "Muhtelit Harbiye Mektebi" olması

4 Mart 1919

4 Mart 1919 Damat Ferid Paşa'nın sadareti: Hürriyet ve İtilaf Partisi'nin iktidara geçmesi

15 Mayıs 1919

Yunanlılar'ın İzmir'i işgali ve Batı Anadolu'da ilerlemeleri

19 Mayıs 1919

Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul Hükümeti tarafından Anadolu'ya gönderilmesi

23 Temmuz 1919

Erzurum Kongresi

4 Eylül 1919

Sivas Kongresi

2 Ekim 1919

Damat Ferid'in istifası ve Ali Rıza Paşa'nın sadareti

22 Ekim 1919

Amasya Protokolü

24 Ekim 1919

Çıkarılan yeni bir nizamname ile fakültelere "medrese" denmeye başlanması ve Darü'l-Fünun'un ilmi muhtariyeti haiz olduğunun tasdik edilmesi

29 Kasım 1919

Misak-ı Milli : Milli gaye ve hedeflerin, milli sınırların belirlenerek ilanı

1920

Mektebi Harbiye'nin Ankara'da "Sunuf-ı Muhtelife Zabit Namzetleri Talimgahı" olarak açılması; İnas Darü'l-Fünun-un lağvedilmesi

16 Mart 1920

İtilaf işgal kuvvetlerinin İstanbul'daki resmi binalara girmeleri, meclisin dağıtılması ve kapanması, mebusların Anadolu'ya kaçmaları, ele geçenlerin İngilizler tarafından sürülmesi

5 Nisan 1920

Ferid Paşa'nın sadareti

11 Mayıs 1920

Ferid Paşa hükümetinin Mustafa Kemal'i idama mahkum etmesi ve askerlikten tardı

10 Ağustos 1920

İstanbul Hükümeti'nin Sevr Antlaşması'nı imzalanması

2-3 Aralık 1920

Gümrü Antlaşması'nın imzalanması

1921

Edebiyat ve Fen Fakültelerinde karma eğitime geçilmesi; askeri ve mülki baytar mekteplerinin "Baytar Mekteb-i Alisi" adı altında birleştirilmesi; Salih Zeki'nin ölümü

27 Ocak - 12 Şubat 1921

Londra Konferansı : Anadolu için söz söyleme hakkının Ankara Hükümeti'nde olduğunun tespiti

31 Mart 1921

II. İnönü Zaferi

3 Eylül 1921

Sakarya Meydan Savaşı

20 Eylül 1921

Fransa ile barış

1922

Türk Diş Tabipleri Cemiyeti'nin kurulması; Hukuk ve Tıp Fakültelerinde karma öğretime geçilmesi

27 Ağustos 1922

Büyük Taarruz : işgalci Yunan kuvvetlerinin imhası

30 Ağustos 1922

Büyük Zafer : Yunan Başkumandanı'nın esir edilmesi

9 Eylül 1922

İzmir'in kurtuluşu

11 Ekim 1922

Mudanya Mütarekesi

1 Kasım 1922

Saltanatın ilgası

16 Kasım 1922

Sultan Vahdeddin'in yurtdışına çıkması

16 Kasım 1922

Abdülmecid Efendi'nin halife olarak seçilmesi

1923

Birinci ilmi heyet'in Ankara'da toplanması; Darü'l-muallim'in Yüksek Muallim Mektebi adını alması

24 Temmuz 1923

Lozan Barış Antlaşması

25 Eylül 1923

Mekteb-i Harbiye'nin Ankara'dan İstanbul'daki eski Harbiye binasına nakledilmesi

13 Ekim 1923

Ankara'nın başşehir olarak kabulü

29 Ekim 1923

Cumhuriyet'in ilanı

3 Mart 1924

Hilafetin ilgası ve Osmanlı hanedan mensuplarının yurtdışına çıkartılmaları

En Çok Okunanlar